Bir yaprak gibi titriyordu.
- She trembled like a leaf.
Son yaprak düştüğünde, ben de gitmeliyim.
- When the last leaf falls, I must go, too.
Yeterince yapraklı sebze yemiyoruz.
- We don't eat enough leafy vegetables.
Meg dört yapraklı yonca buldu.
- Meg found a four leaf clover.
Hayatında beyaz bir sayfa açtı.
- He turned over a new leaf in life.
Onun kitabından bir sayfa al.
- Take a leaf out of his book.