Onun herkesi rahatlatan alçakgönüllü bir havası vardı. - She had an unassuming air that put everyone at ease.
Onun herkesi rahatlatan alçakgönüllü bir havası vardı.
She had an unassuming air that put everyone at ease.
Çince konuştuğumda içim rahat hissetmeye başlıyorum. - I'm beginning to feel at ease when I speak in Chinese.
Çince konuştuğumda içim rahat hissetmeye başlıyorum.
I'm beginning to feel at ease when I speak in Chinese.