Raftaki ilaçlar serbestçe satılabilir.
- The drugs on the shelf can be freely sold.
Her şahıs, doğrudan doğruya veya serbestçe seçilmiş temsilciler vasıtasıyla, memleketin kamu işleri yönetimine katılmak hakkını haizdir.
- Everyone has the right to take part in the government of his country, directly or through freely chosen representatives.
Onlar onun özgürce konuşma hakkını destekledi.
- They supported his right to speak freely.
O parasını her zaman özgürce harcıyor.
- He always spends his money freely.
Sami cezaevinde rahatça dolaşabilirdi.
- Sami could move freely around the prison.