Ben her zaman kardeşlere sahip olmanın nasıl bir şey olduğunu hep merak ettim.
- I've always wondered what it'd be like to have siblings.
O, o günlerde hep içki içiyordu.
- He was always drinking in those days.
Anlamıyorum. Niye hep onunla takılıyorsun?
- I don't understand. Why do you hang out with her all the time?
Ben bunu hep yaparım.
- I do it all the time.
Her zaman şarkı söylüyorsun.
- You're always singing.
Her zaman dürüst olmak kolay değildir.
- To be always honest is not easy.
Futbol basit bir oyundur. 22 kişi bir topun peşin koşar ve sonunda da daima Almanlar kazanır.
- Football is a simple game. 22 men chase a ball for 90 minutes, and at the end the Germans always win.
Daima doğruyu söyledim.
- I've always told the truth.
The New York Times onun galerisini her zaman eleştirir.
- The New York Times reviews her gallery all the time.
O her zaman orada kaldı.
- He stayed there all the time.
Tom sürekli Mary hakkında düşünüyor.
- Tom thinks about Mary all the time.
John sürekli hatalar yapıyordu.
- John was making mistakes all the time.