“Hinkydink” or “Bathhouse John,” or others of that ilk, were proprietors of the most notorious dives in Chicago.
Johnstone of that ilk = Johnstone from Johnstone.
The initial symptoms of the disease are fever and sore throat.
- Hastalığın ilk belirtileri ateş ve boğaz ağrısı.
After the initial shock of hearing of her grandfather's death, the girl started to cry.
- Onun büyükbabasının ölümünü işitmesinin ilk şokundan sonra, kız ağlamaya başladı.
The N8 will be the first device by Nokia with the Symbian^3 operating system
- N8, Nokia'nın Symbian 3 işletim sistemi kullanan ilk aygıtı olacak.
In the first years that Coca-Cola was produced, it contained cocaine. In 1914, cocaine was classified as a narcotic, after which they used caffeine instead of cocaine in the production of Coca-Cola.
- Coca-Cola'nın üretildiği ilk yıllarda, o kokain içeriyordu. 1914'te, kokain bir uyuşturucu olarak gruplandırıldı ve sonra Coca-Cola'nın üretimi için kokain yerine kafein kullandılar.
Bill got up so early that he caught the first train.
- Bill çok erken kalktı ve ilk treni yakaladı.
This style of hairdressing first appeared in the early 19th century.
- Kuaförlüğün bu stili 19. yüzyılın başlarında ilk kez görüldü.
The Titanic sank on her maiden voyage. She was a large ship.
- Titanik ilk seferinde battı. O büyük bir gemiydi.
My first name is Mary and Poppins is my maiden name.
- İlk adım Mary'dir, Poppins ise benim kızlık soyadım.
In the spring, when the days grew longer and the sun warmer, she waited for the first robin to return from the south.
- İlkbaharda, günler daha uzadığında ve güneş daha ısındığında, o, ilk nar bülbülünün güneyden dönüşünü bekledi.
This is the first time I've ever accepted a gift from a customer.
- Bu bir müşteriden hediye kabul ettiğim ilk an.
Only two things are infinite, the universe and human stupidity, and I'm not sure about the former.
- Sadece iki şey sonsuzdur, evren ve insanoğlunun aptallığı, ve ben ilkinden emin değilim.
The former half of the film was dull.
- Filmin ilk yarısı sıkıcıydı.
You went back to the camp leaving me alone in the primeval forest.
- Beni ilkel bir ormanda yalnız bırakarak kampa geri döndün.
Tom is our prime suspect.
- Tom bizim ilk şüphelimiz.
St. Benedict established his first monastery on top of Monte Cassino.
- Aziz Benedict ilk manastırı Monte Cassino'nun tepesinde kurdu.
The pledge to stop smoking cigarettes ranks among the top ten New Year's resolutions year after year.
- Sigarayı bırakma sözü her yıl ilk on Yeni Yıl kararı arasında yer alıyor.
You can adjust game configuration options when starting the game for the first time.
- Oyuna ilk kez başlarken oyunu yapılandırma seçeneklerini ayarlayabilirsiniz.
The driver said that the first bus starts at 6:00 a.m.
- Sürücü İlk otobüsün sabah saat 6:00 da hareket ettiğini söyledi.
Elementary school children go to school for a term of six years.
- İlkokul çocukları, altı yıllık bir dönem için okula giderler.
What would happen if two powerful nations with different languages - such as United States and China - would agree upon the experimental teaching of Esperanto in elementary schools?
- Amerika Birleşik Devletleri ve Çin gibi farklı dilleri olan iki güçlü devlet ilköğretim okullarında Esperanto deneysel öğretimi üzerinde anlaşmaya varsalardı ne olurdu?
Who were the original people here?
- Buranın ilk insanları kimlerdi?
Layla was originally charged with conspiracy to commit murder. Not murder.
- Leyla ilk başta cinayete teşebbüsle suçlanıyordu. Cinayet değil.
Magic plays an important part in primitive society.
- Büyü, ilkel toplumda önemli bir rol oynar.
In primitive societies barter was used.
- İlkel toplumlarda takas kullanılmıştır.
That primary school has a strong soccer team.
- O ilkokulun güçlü bir futbol takımı var.
Layla was Fadil's primary girlfriend.
- Leyla, Fadıl'ın ilk kız arkadaşıydı.
It was then the beginning of spring.
- O zaman ilkbaharın başlangıcıydı.
At first I didn't like my job, but I'm beginning to enjoy it now.
- İlk başta işimden hoşlanmadım ama artık ondan hoşlanmaya başlıyorum.
I fell in love with Mary the very first time I saw her.
- Onu ilk kez gördüğümde Mary'ye aşık oldum.
From the very first time I saw her, I knew she was different.
- Onu gördüğüm ilk andan beri, onun farklı olduğunu biliyordum.
The International Sun-Earth Explorer 3 (ISEE-3) spacecraft made the first ever direct cometary measurements on September 11, 1985 as it flew through the tail of Comet Giacobini-Zinner.
- Uluslararası Sun-Earth Explorer 3 uzay gemisi kuyruklu yıldız Giacobini-Zinner'in kuyruğu boyunca uçarken 11 Eylül 1985'te ilk doğrudan kuyruklu yıldız ölçümleri yaptı.
Sentence #2416352 is my first ever contribution in Tatoeba.
- # 2416352 numaralı cümle benim Tatoeba'da şimdiye kadarki ilk katkımdır.
This is the first time I've ever parked my car in the forest.
- Şimdiye kadar ilk kez arabamı ormanda park ettim.
You went back to the camp leaving me alone in the primeval forest.
- Beni ilkel bir ormanda yalnız bırakarak kampa geri döndün.
First of all, I'm very worried about my daughter's health.
- İlk önce ben kızımın sağlığı hakkında çok kaygılıyım.
When he opens a magazine, he will usually read his horoscope first.
- Bir dergi açtığında, genellikle ilk olarak burcunu okur.
Dachshund sausages first became popular in New York, especially at baseball games.
- Dachshund sosisleri ilk olarak New York'ta popüler oldu, özellikle beyzbol oyunlarında.
The first step is the hardest.
- İlk adım en zor olanıdır.
The first step is always the hardest.
- İlk adım her zaman en zorudur.
The two buses resemble each other at first glance.
- İlk bakışta bu iki otobüs birbirine benziyor.
Now I see that I misunderstood the sentence at first glance.
- Şimdi, ilk bakışta cümleyi yanlış anladığımı görüyorum.
I saw a movie for the first time in two years.
- İki yılda ilk kez bir film izledim.
This style of hairdressing first appeared in the early 19th century.
- Kuaförlüğün bu stili 19. yüzyılın başlarında ilk kez görüldü.
Check out some of these first-hand testimonials. I have to be as objective as possible.
- Bu ilk elden referansların bazılarına kontrol edin. Mümkün olduğunca objektif olmalıyım.
I got the information at first hand.
- Bilgiyi ilk elden aldım.
The reporter learned about war at first hand.
- Muhabir savaş hakkında ilk elden öğrendi.
She fell in love with him at first sight.
- İlk görüşte ona âşık oldu.
Did you fall in love with her at first sight?
- İlk görüşte ona âşık oldun mu?
Today is the first day of fall.
- Bugün sonbaharın ilk günü.
Is Sunday the first day of the week?
- Pazar haftanın ilk günü mü?
Tom's a first-time offender.
- Tom bir ilk kez yakalanan.
Two weeks ago, I visited Disneyland for the first time.
- İki hafta önce, ilk kez Disneyland ziyaret ettim.
I saw Yoshida for the first time in five years.
- Ben, beş yıl içinde, ilk kez Yoshida ile görüştüm.
The world population reached one billion for the first time in 1804.
- Dünya nüfusu ilk olarak 1804'te bir milyara ulaştı.
He didn't believe it at first.
- O, ona ilk önce inanmadı.
At first, I thought he was a teacher, but he wasn't.
- İlk önce öğretmen olduğunu sanmıştım ama değilmiş.
I didn't want to be here in the first place.
- İlk önce burada olmak istemedim.
I didn't want to do this in the first place.
- Ben ilk önce bunu yapmak istemedim.
We have more in common than can be seen at first sight.
- İlk bakışta görülebilenden daha çok ortak yönümüz var.
I recognized her at first sight.
- Ben onu ilk bakışta tanıdım.
The reporter learned about war at first hand.
- Muhabir savaş hakkında ilk elden öğrendi.
You can believe me, because I heard this news first hand.
- Bana inanabilirsin, çünkü bu haberi ilk elden duydum.
Tom gave police a firsthand account of what had happened.
- Tom polise ne olduğuna dair ilk elden bilgiler verdi.
I experienced it firsthand.
- Onu ilk elden yaşadım.
It was my first night among strangers.
- Bu benim yabancılar arasındaki ilk gecemdi.
How was your first night in Paris?
- Paris'teki ilk geceniz nasıldı?
I fell in love with her on first sight.
- Ben ilk görüşte ona âşık oldum.
The man fell in love at first sight.
- Adam ilk görüşte âşık oldu.
Tom met Mary at a party, and it was love at first sight.
- Tom Mary ile bir partide tanıştı, ve o ilk görüşte aşktı.