ilişkili

listen to the pronunciation of ilişkili
Türkisch - Englisch
(Hukuk) relevant

How is this relevant? - Bu nasıl ilişkilidir?

The time has come to debate the most relevant matters. - En ilişkili konuları tartışmak için zaman geldi.

related

Welsh, Cornish and Breton are all closely related. - Galce, Kornişce ve Bretonca'nın hepsi yakından ilişkilidir.

Believe it or not, peaches and almonds are related. - İster inan ister inanma şeftali ve badem ilişkilidir.

involved

He usually was not involved directly. - Genellikle doğrudan ilişkili değildi.

I know what's involved. - Neyin ilişkili olduğunu biliyorum.

related to, connected with
in touch with, in contact with; (someone) who has dealings with
interrelated
connected, related
connected

There was no proof that Fadil was connected to Layla's disappearance. - Fadıl'ın Leyla'nın ortadan kaybolmasıyla ilişkili olduğuyla ilgili hiç kanıt yoktu.

associative
concerned
relating
attendant
associated with
germaneness
to be related
(İnşaat) related to

The amount of paper produced by a country is closely related to its cultural standards. - Bir ülke tarafından üretilen kağıt miktarı onun kültürel standartlarıyla yakından ilişkilidir.

A cucumber is related to a watermelon. - Salatalık, karpuzla ilişkilidir.

ilişki
relation

I don't know anything about their relationship. - Onların ilişkisi hakkında bir şey bilmiyorum.

As much as 90 percent of happiness comes from elements such as attitude, life control and relationships. - Mutluluğun yüzde 90 kadarı tutum, yaşam kontrolü ve ilişkiler gibi unsurlardan geliyor.

ilişki
relationship

As much as 90 percent of happiness comes from elements such as attitude, life control and relationships. - Mutluluğun yüzde 90 kadarı tutum, yaşam kontrolü ve ilişkiler gibi unsurlardan geliyor.

I don't know anything about their relationship. - Onların ilişkisi hakkında bir şey bilmiyorum.

ilişki
connection

Tom has a strong connection with nature. - Tom, doğa ile güçlü bir ilişkiye sahiptir.

Mary has a strong connection with nature. - Mary'nin doğa ile güçlü bir ilişkisi vardır.

ilişkili olmak
intercommunicate
ilişkili olmak
correlate
ilişkili olmak
be connected with
ilişkili şey
correlate
ilişki
{i} daughter

Sami has had an incestuous relationship with his daughter. - Sami'nin kendi kızı ile ensest ilişkisi vardı.

ilişki
{i} association

The association between trolls and bridges has a long history which marches on to this day in English pop culture. - İngiliz popüler kültüründeki trol-köprü ilişkisinin günümüze kadar ulaşan uzun bir tarihi vardır.

Would it be better if numbers were completely arbitrary and had no emotional associations? - Sayılar tamamen rastgele seçilmiş olsa ve duygusal ilişkileri olmasa daha iyi olur mu?

ilişki
{i} involvement
ilişki
concerned
ilişki
{i} affair

His business affairs are in good shape. - Onun iş ilişkileri iyi durumda.

A government suffers from civil affairs. - Hükümet sivil ilişkilerden zarar görüyor.

ilişki
{i} reference
ilişki
{i} noose
ilişki
{i} affinity
ilişki
{i} relevance
birbiriyle ilişkili
interrelated
ilişki
liaison
ilişki
dependence
ilişki
link

The dream of world war may be linked to a linear religion. - Dünya savaşı hayali, doğrusal bir dinle ilişkilendirilebilir.

ilişki
bearing
ilişki
intercourse

When did you last have sexual intercourse? - En son ne zaman cinsel ilişkiye girdiniz?

Mary did not climax when she and Tom had their first sexual intercourse. - O ve Tom ilk cinsel ilişkilerine girdiğinde Mary orgasm olmadı.

ilişki
correlation

Is there a direct correlation? - Doğrudan bir ilişki var mı?

No correlation was found. - Hiçbir ilişki bulunmadı.

ilişki
affiliation

I have no affiliation with your university. - Senin üniversitenle hiçbir ilişkim yok.

ilişkili ol
{f} correlated
ilişkili ol
correlate with
ilişki
correlate

I used to correlate love with sex. - Eskiden sevgi ile cinselliği ilişkilendirirdim.

ilişki
relation , association
ilişki
it
ilişki
interrelation
ilişki
dealing

You had dealings with a crook. - Bir dolandırıcı ile ilişkin vardı.

Did Tom ever have any dealings with Mary? - Tom'un Mary ile hiç herhangi bir ilişkisi oldu mu?

ilişki
gallantry
ilişki
connexion
ilişki
contact, communication
ilişki
commerce
ilişki
relation; connection, contact; intercourse
ilişki
sexual intercourse

According to a study conducted by the Parenthood Foundation, the percentage of young people having unprotected sexual intercourse is on the rise. - Ebeveynlik Vakfı tarafından yapılan bir araştırmaya göre, korunmasız cinsel ilişkiye giren gençlerin yüzdesi artıyor.

When did you last have sexual intercourse? - En son ne zaman cinsel ilişkiye girdiniz?

ilişki
affaire
ilişki
copulation
ilişki
contact

Tom has secretly been contacting Mary. - Tom Mary ile gizlice ilişki kuruyor.

ilişki
bond
ilişki
relation, connection; relationship
ilişki
(Hukuk) contact, relation, relationship
ilişki
dealings

Did Tom ever have any dealings with Mary? - Tom'un Mary ile hiç herhangi bir ilişkisi oldu mu?

I keep a daily record of my business dealings. - İş ilişkilerim hakkında günlük kayıt tutarım.

ilişki
{i} truck
ilişki
footing
ilişki
{i} rapport

We have a good rapport. - Bizim iyi bir ilişkimiz var.

ilişki
{i} regard

As regards the matter, I know nothing. - Konuya ilişkin hiçbir şey bilmiyorum.

What do you have to say with regard to this problem? - Bu soruna ilişkin ne söylemek zorundasın?

ilişki
{i} relevancy
ilişkili ol
interrelate
İlişki
assocation
Türkisch - Türkisch
İlişkisi olan
İlgili olarak
ilişki
Bağlantı, temas
ilişki
İki şey arasında karşılıklı ilgi, bağ, münasebet, temas: "Arkadaşlık ve dostluk şeklinde bile bir ilişki aramadığını kesinlikle anlatacaktı."- H. E. Adıvar
ilişki
İki şey arasında karşılıklı ilgi, bağ, münasebet, temas
ilişki
nerbut
İlişki
takanak