ilgilenmek

listen to the pronunciation of ilgilenmek
Türkisch - Englisch
be interested
take care of

I've got my own problems to take care of. - İlgilenmek için kendi sorunlarım var.

Someone has to take care of Tom. - Biri Tom'la ilgilenmek zorunda.

deal

I've dealt with this store for years. - Yıllardır bu mağaza ile ilgilenmekteyim.

You're going to have to deal with that. - Onunla ilgilenmek zorunda kalacaksın.

(Politika, Siyaset) deal with

You're going to have to deal with that. - Onunla ilgilenmek zorunda kalacaksın.

Tom doesn't want to deal with this problem now. - Tom şu anda bu sorunla ilgilenmek istemiyor.

mind
interest

He is very much interested in Japanese history. - Japon tarihi ile çok fazla ilgilenmektedir.

Every one of us is more or less interested in art. - Her birimiz az çok sanatla ilgilenmektedir.

concern

This book is chiefly concerned with the effects of secondhand smoking. - Bu kitap en çok pasif içiciliğin etkileriyle ilgilenmektedir.

enter
cate
(deyim) have an eye on
tend
take action
take up
pay attention
dabble with
care about
take in hand
go in for
plug
take someone in hand
care for
interested

He's interested in many things. - O, birçok şeyle ilgilenmektedir.

He is very much interested in Japanese history. - Japon tarihi ile çok fazla ilgilenmektedir.

bear on
concern about
attend to
attend
(Dilbilim) give heed
to enjoy doing (something), get pleasure out of
to be interested
to be interested in, be curious about, be attracted to
to take an interest in, concern oneself with
be interested in
look after
nibble
be hot for
care

I've got my own problems to take care of. - İlgilenmek için kendi sorunlarım var.

Someone has to take care of Tom. - Biri Tom'la ilgilenmek zorunda.

nurse
weigh in
do
pay attention to
concern oneself
to be interested (in); to pay attention, to mind; to look after, to take care of; to see to, to see about, to attend to
be into
go into
attend on
get

I want to get involved with business strategy. - Ben iş stratejisi ile ilgilenmek istiyorum.

plug in
see to
faddle
see after
see about
ilgilenme
dealing with

I'm tired of dealing with this mess. - Bu karışıklıkla ilgilenmekten usandım.

I don't feel like dealing with Tom right now. - Şimdi canım Tom'la ilgilenmek istemiyor.

ilgilenme
attention

I stopped paying attention to Tom. - Tom'la ilgilenmekten vazgeçtim.

None of the boys paid any attention to Mary. - Erkeklerden hiç biri Mary ile ilgilenmedi.

ilgilenmek, bakmak
take care, look
ilgilenmek (hobi vb)
start on
ilgilen
{f} concerned

They are concerned with the project also. - Onlar da proje ile ilgileniyorlar.

The man is not concerned in this project. - Adam bu proje ile ilgilenmiyor.

ilgilen
{f} concern

To tell the truth, this matter does not concern it at all. - Gerçeği söylemek gerekirse, bu konu onu hiç ilgilendirmez.

As time went on, people grew less and less concerned about the matter. - Zaman geçerken, insanlar konuyla gittikçe daha az ilgilendiler.

ilgilenme
interesting
ilgilenme
regarding
ilgilenme
care

I don't care for flowers very much. - Çiçeklerle fazla ilgilenmem.

I don't need you to take care of me. - Benimle ilgilenmene ihtiyacım yok.

ilgilen
dabble in
ilgilen
dabble at
ilgilen
bear on
ilgilen
start on
ilgilen
{f} concerning

The Recruit scandal is a corruption scandal concerning public officials and politicians who accepted as bribes undisclosed shares from the RecruitCoscom company. The shares had been rising steadily. - Acemi asker skandalı kamu görevlilerini ve rüşvet olarak RecruitCoscom'dan gizli payları alan politikacıları ilgilendiren bir rüşvet skandalıdır. Hisseler sürekli yükseliyordu.

ilgilen
{f} interesting

He goes in for whatever he finds interesting at the moment. - O, şu anda ilginç bulduğu her şeyle ilgilenir.

A lot of folks find cars interesting, but I'm not interested in them at all. - Bir sürü insan arabaları ilginç buluyor fakat ben onların hiç biriyle ilgilenmiyorum.

ilgilen
dabble with
ilgilen
concern about
ilgilenme
attendance
önem vermek, ilgilenmek
important to take care of
ayrıntılarla ilgilenmek
fiddle
ayrıntılarla ilgilenmek
fiddle-faddle
az ilgilenmek
give smb. a short shrift
ilgilenme
being interested
ilgilenme
connection
ilgilenme
paying attention

I stopped paying attention to Tom. - Tom'la ilgilenmekten vazgeçtim.

politika ile ilgilenmek
politicize
yüzeysel olarak ilgilenmek
dabble in
Türkisch - Türkisch
Birine karşı yakınlık duymak veya göstermek, alâkalanmak
Bir konu üzerinde çalışmak, uğraşmak, bir şeyi çekici bulmak: "Okulda ilgilendiği tek ders İngilizceydi."- N. Cumalı
Bir konu üzerinde çalışmak, uğraşmak, bir şeyi çekici bulmak
Birine karşı yakınlık duymak veya göstermek, alakalanmak: "Tarlaları gezdim, okuluma gittim, çocukları tanıdım, köylülerle ilgilendim."- H. E. Adıvar
Bir şeye karşı merak duymak
ilgilenme
İlgilenmek işi
İlgilenmek
alakalanmak
İlgilenmek
alakadar olmak
İlgilenmek
bakmak
ilgilenmek
Favoriten