She was ahead of her time.
- O, zamanının ilerisindeydi.
We're a week ahead of schedule.
- Programın bir hafta ilerisindeyiz.
I'm going to teach one of Tom's advanced classes while he's in Boston.
- O, Boston'dayken Tom'un ileri sınıflarından birine öğretmenlik yapacağım.
Osteoporosis is more common in advanced age, and is often a concern for post-menopausal women.
- Osteoporoz ileri yaşlarda daha yaygındır ve genellikle menopoz sonrası kadınlar için bir sorundur.
Jessie urged the little donkey forward.
- Jessie küçük eşeği ileriye doğru sürdü.
I dared not go forward.
- İleri gitmeye cesaret edemedim.
A gas station is one kilometer ahead.
- Benzin istasyonu bir kilometre ileride.
I set my watch ahead one hour.
- Saatimi bir saat ileri aldım.
She set it aside for future use.
- O, onu ileride kullanmak üzere bir kenara koydu.
He wants to be a policeman in the future.
- İleride polis olmak istiyor.
Nobody knows what will happen next.
- İleride ne olacağını hiç kimse bilmiyor.
She teaches English to advanced students.
- O ileri öğrencilere İngilizce öğretiyor.
I'm going to teach one of Tom's advanced classes while he's in Boston.
- O, Boston'dayken Tom'un ileri sınıflarından birine öğretmenlik yapacağım.
I can't walk any further.
- Ben daha ileri yürüyemem.
I can't go any further.
- Ben daha ileriye gidemem.
He shook his head back and forth.
- Başını ileri geri salladı.
A man I didn't know was walking back and forth in front of my house.
- Tanımadığım bir adam evimin önünde ileri geri yürüyordu.
Life can only be understood backwards, but it must be lived forwards.
- Hayat sadece geriye doğru anlaşılabilir ama ileriye doğru yaşanmalıdır.
His handwriting slants forwards, whereas hers slants backwards.
- Onunki geriye doğru eğimli iken onun el yazısı ileri doğru eğimlidir.
I'm pretty progressive.
- Ben oldukça ilericiydim.
Tom is very progressive, isn't he?
- Tom çok ilerici, değil mi?