We advanced the date of the meeting.
- Buluşma tarihini ileri aldık.
He is taking an advanced course in Esperanto.
- O ileri düzey bir Esperanto dersi alıyor.
I dared not go forward.
- İleri gitmeye cesaret edemedim.
Jessie urged the little donkey forward.
- Jessie küçük eşeği ileriye doğru sürdü.
You'll never get ahead in this place unless you go through the proper channels.
- Doğru bir yol bulmadıkça bu alanda asla ileri gitmeyeceksin.
We saw another ship far ahead.
- İleride başka bir gemi gördük.
She set it aside for future use.
- O, onu ileride kullanmak üzere bir kenara koydu.
He wants to be a policeman in the future.
- İleride polis olmak istiyor.
Nobody knows what will happen next.
- İleride ne olacağını hiç kimse bilmiyor.
I'm going to teach one of Tom's advanced classes while he's in Boston.
- O, Boston'dayken Tom'un ileri sınıflarından birine öğretmenlik yapacağım.
He is taking an advanced course in Esperanto.
- O ileri düzey bir Esperanto dersi alıyor.
She can swim further than I can.
- O benden daha ileriye yüzebilir.
I can't walk any further.
- Ben daha ileri yürüyemem.
In an earthquake, the ground can shake up and down, or back and forth.
- Bir depremde, yer yukarı ve aşağı ya da geriye ve ileriye sallanabilir.
Jim and Mike threw the ball back and forth.
- Jim ve Mike topu ileri ve geri attı.
Why is it easier to park the car backwards than forwards?
- Arabayı geriye doğru park etmek neden ileriye doğru park etmekten daha kolaydır?
Forwards! Without stopping without fearing!
- İleri! Durmadan, korkmadan!
Thanks to your initiatives we've been recognized as a progressive and forward-thinking enterprise by the press.
- Girişimleriniz sayesinde basın tarafından ilerici ve ileriye dönük düşünce kuruluşu olarak tanınmaktayız.
Hey, remember the progressive one?
- Hey, ilerici olanı hatırlıyor musunuz?