She teaches English to advanced students.
- O ileri öğrencilere İngilizce öğretiyor.
Osteoporosis is more common in advanced age, and is often a concern for post-menopausal women.
- Osteoporoz ileri yaşlarda daha yaygındır ve genellikle menopoz sonrası kadınlar için bir sorundur.
Jessie urged the little donkey forward.
- Jessie küçük eşeği ileriye doğru sürdü.
Move forward one step.
- Bir adım ileriye ilerle.
A gas station is one kilometer ahead.
- Benzin istasyonu bir kilometre ileride.
I set my watch ahead one hour.
- Saatimi bir saat ileri aldım.
I want to become a TV announcer in the future.
- İleride bir TV sunucusu olmak istiyorum.
She set it aside for future use.
- O, onu ileride kullanmak üzere bir kenara koydu.
Nobody knows what will happen next.
- İleride ne olacağını hiç kimse bilmiyor.
He is taking an advanced course in Esperanto.
- O ileri düzey bir Esperanto dersi alıyor.
She teaches English to advanced students.
- O ileri öğrencilere İngilizce öğretiyor.
I'm too tired to walk any further.
- Daha ileri yürüyemeyecek kadar çok yorgunum.
I can't walk any further.
- Ben daha ileri yürüyemem.
A man I didn't know was walking back and forth in front of my house.
- Tanımadığım bir adam evimin önünde ileri geri yürüyordu.
He shook his head back and forth.
- Başını ileri geri salladı.
Why is it easier to park the car backwards than forwards?
- Arabayı geriye doğru park etmek neden ileriye doğru park etmekten daha kolaydır?
Forwards! Without stopping without fearing!
- İleri! Durmadan, korkmadan!
Hey, remember the progressive one?
- Hey, ilerici olanı hatırlıyor musunuz?
Thanks to your initiatives we've been recognized as a progressive and forward-thinking enterprise by the press.
- Girişimleriniz sayesinde basın tarafından ilerici ve ileriye dönük düşünce kuruluşu olarak tanınmaktayız.