It was hard to persuade him to cancel the trip.
- Bu geziyi iptal etmesi için onu ikna etmek zordur.
He did his best to persuade her.
- Onu ikna etmek için elinden geleni yaptı.
It was not easy to convince him.
- Onu ikna etmek kolay olmadı.
It is hard to convince John.
- John'u ikna etmek zordur.
He convinced his daughter to not marry Tom.
- O, Tom'la evlenmemesi için kızını ikna etti.
Tom convinced Mary that John was innocent.
- Tom, John'un masum olduğu konusunda Mary'yi ikna etti.
I persuaded him to go to the party.
- Onu partiye gitmeye ikna ettim.
I think there is no point in trying to persuade him.
- Sanırım onu ikna etmeye çalışmanın bir faydası yok.
Tom persuaded her into going to the movies with him.
- Tom onu onunla birlikte sinemaya gitmesi için ikna etti.
I persuaded him to consult a doctor.
- Ben, bir doktorla görüşmesi için onu ikna ettim.
It will be hard to convince the owner to sell his house.
- Sahibi evini satmak için ikna etmek zor olacak.
It'll be hard to convince Tom to sell his house.
- Tom'u evini satmak için ikna etmek zor olacak.
I had trouble convincing Tom not to leave.
- Tom'u gitmemeye ikna etme sorunum vardı.
It's Tom who needs convincing.
- İkna etmeye ihtiyacı olan Tom'dur.
Tom convinced Mary that John was innocent.
- Tom, John'un masum olduğu konusunda Mary'yi ikna etti.
Tom certainly convinced me that I should lose some weight.
- Tom biraz zayıflamam konusunda kesinlikle beni ikna etti.