Tom can be pretty convincing.
- Tom oldukça ikna edici olabilir.
That doesn't sound very convincing.
- Bu çok ikna edici görünmüyor.
Tom can be very persuasive.
- Tom çok ikna edici olabilir.
Tom can be quite persuasive.
- Tom oldukça ikna edici olabilir.
Tom spoke eloquently.
- Tom ikna edici bir biçimde konuştu.
The lawyer spoke convincingly on behalf of his client.
- Avukat müvekkili adına ikna edici bir şekilde konuştu.
The German soccer team beat Brazil convincingly.
- Alman futbol takımı ikna edici bir şekilde Brezilya'yı yendi.
He convinced his daughter to not marry Tom.
- O, Tom'la evlenmemesi için kızını ikna etti.
Tom convinced Mary that John was innocent.
- Tom, John'un masum olduğu konusunda Mary'yi ikna etti.
I think there is no point in trying to persuade him.
- Sanırım onu ikna etmeye çalışmanın bir faydası yok.
I tried to persuade Sam to give up his plan, only to fail.
- Sam'i sadece başarısız olacak planından vazgeçmesi için ikna etmeye çalıştım,
Tom persuaded her into going to the movies with him.
- Tom onu onunla birlikte sinemaya gitmesi için ikna etti.
The salesperson persuaded her to buy the dress.
- Satış elemanı elbiseyi alması için onu ikna etti.
I had trouble convincing Tom to help.
- Tom'u yardım etmeye ikna etme sorunum vardı.
I had trouble convincing Tom to come.
- Tom'u gelmeye ikna etme sorunum vardı.
The evidence convinced us of his innocence.
- Kanıt bizi onun masumluğuna ikna etti.
He convinced his daughter to not marry Tom.
- O, Tom'la evlenmemesi için kızını ikna etti.