He refuses to accept his old age.
- O, ihtiyarlığı reddediyor.
I'm going to lay you down in the green grass underneath that big old oak tree and then carve our initials into its trunk.
- O büyük, ihtiyar meşe ağacının dibinde çimlere uzanıp, gövdesine adlarımızın baş harflerini kazıyacağım.
The old man's anger melted.
- İhtiyar adamın öfkesi yatıştı.
Tom is a grouchy old man.
- Tom huysuz yaşlı bir ihtiyar.
The old man's anger melted.
- İhtiyar adamın öfkesi yatıştı.
The elders decided to expel him from the village.
- İhtiyar heyeti onu köyden kovmaya karar verdi.