Definition von içi im Türkisch Englisch wörterbuch
- penetralia
- intra
We have to measure your intraocular pressure. Please open both eyes wide and look fixedly at this object here.
- Göz merceğiniz içindeki baskıyı ölçmeliyiz. Lütfen iki gözünüzü genişçe açın ve sabit bir şekilde buradaki bu objeye bakın.
- içi rahat olma
- ease
- iç
- interior
He studied interior decoration.
- O, iç dekorasyon eğitimi aldı.
He made over the interior of his house.
- O, evinin içini yeniletti.
- iç
- {s} domestic
The Government's domestic policy was announced.
- Hükümetin iç politikası açıklandı.
My father is a pilot on the domestic line.
- Babam iç hatlarda çalışan bir pilot.
- hafta içi
- weekday
She's always busy on weekdays.
- O, hafta içi her zaman meşguldür.
She is always busy on weekdays.
- Hafta içi her zaman meşguldür.
- iç
- inner
There's a button on the inner side of the door.
- Kapının iç tarafında bir buton var.
Music is inner life, and he will never suffer loneliness who has inner life.
- Müzik iç yaşamdır. İç yaşamı olan asla yalnızlık çekmeyecek.
- iç
- {s} internal
That politician is well versed in internal and external conditions.
- O politikacı iç ve dış koşullarda deneyimlidir.
That is an internal affair of this country.
- O, bu ülkenin iç işidir.
- içi boş
- hollow
- içi dışı bir
- genuine
- içi içini yemek
- to fret about
- içi dışı bir
- sincere
- içi geçmek
- drop off
- içi içine sığmayan
- ebullient
- içi çekmek
- desire
- içi sızlamak
- tingle inside
- içi şişmek
- Be bored very much
- içi almamak
- 1. not to feel like eating (something). 2. to be reluctant to (do something)
- içi açılmak
- to feel relieved
- içi bayılmak
- 1. to feel faint (with hunger). 2. to feel full and thirsty (after eating too much rich food)
- içi bayılmak
- to be famished
- içi beni yakar, dışı eli (yakar)
- (Konuşma Dili) Others only know his outward charm, whereas I know his inner nastiness
- içi bulanmak
- to feel nauseated
- içi bulanmak
- 1. to feel nauseated. 2. to get suspicious
- içi burkulmak
- to feel a deep pang of sadness
- içi cız etmek
- 1. suddenly to feel a tug at one's heartstrings; suddenly to be touched to the quick. 2. suddenly to feel very sad, very dispirited, or very discouraged
- içi dar impatient, restless
- (person)
- içi daralmak
- to get bored
- içi daralmak
- to be depressed, be distressed
- içi dayanmamak
- 1. to be unable to stand by and do nothing. 2. for (one's) conscience not to let one do (something). 3. not to be able to stand or bear (something) (because of jealousy)
- içi doldurulmuş
- stuffed
I wanted to buy the huge stuffed bear at Ken's store, but it was not for sale.
- Ken'in dükkanındaki kocaman içi doldurulmuş ayıyı almak istedim ama satılık değildi.
- içi dışı bir
- straight-out
- içi dışı bir
- outgoing
Tom is very outgoing.
- Tom çok içi dışı bir.
Tom is very friendly and outgoing.
- Tom çok samimi ve içi dışı bir.
- içi dışı bir
- unaffected, free of hypocrisy, genuine
- içi dışı bir
- frank
- içi dışına çıkmak
- 1. to vomit, throw up. 2. to have been so bounced about and jolted that one feels nauseated
- içi erimek
- to be greatly worried
- içi geçmek
- to doze off, to drop off
- içi geçmek
- nap
- içi geçmek
- doze off
- içi geçmek
- shrivel
- içi gitmek
- to desire, to hanker after
- içi hamur olmuş ekmek
- sad bread
- içi içine sığmamak
- brim over
- içi içine sığmamak
- to be unable to contain oneself
- içi içine sığmamak
- be unable to contain oneself for
- içi kan ağlamak
- to be in deep sorrow
- içi kararmak
- get the heebie jeebies
- içi kaymaklı çikolata
- chocolate cream
- içi kremalı
- soft centred
- içi kürk kaplı
- fur lined
- içi kürklü manto
- pelisse
- içi oyuk
- hollow
- içi parçalanmak
- to be cut to the heart
- içi rahat
- At Ease!
- içi rahat etmek
- to be relieved
- içi rahat olmayan
- ill at ease
- içi sürmek
- to have the squirts
- içi sıkılan
- in the doldrums
- içi sıkılmak
- to feel bored
- içi sıkılmak
- be in the dismals
- içi titremek
- a) to take great care b) to be very cold
- içi çekmek
- to desire, to long for, to have a fancy for sth
- içi çekmek
- to have a longing for, desire
- içi çıfıt çarşısı
- evil-minded
- iç
- {i} inside
Outside of a dog, a book is man's best friend. Inside of a dog, it's too dark to read.
- Bir köpeğin dışında, bir kitap insanın en iyi arkadaşıdır. Bir köpeğin içinde, okumak için çok karanlıktır.
Someone pushed me inside.
- Biri beni içeri itti.
- iç
- intrinsic
- hafta içi gün
- weekday
The weekdays are: Monday, Tuesday, Wednesday, Thursday, and Friday.
- Hafta içi günleri : Pazartesi, Salı, Çarşamba, Perşembe ve Cuma'dır.
- kurum içi
- (Ticaret) in-house
- avuç içi
- palm
Tom had his palm read.
- Tom avuç içini okuttu.
- damar içi
- intravenous
- iç
- interrior
- aile içi
- domestic
- aile içi şiddet
- family violence
- bina içi
- indoor
- bina içi anten
- (Bilgisayar,Elektrik, Elektronik) indoor antenna
- ceviz içi
- (Gıda) crushed walnut
- cilt içi
- (Tıp) intradermal
- damar içi
- (Biyokimya) intravascular
- dizge içi
- (Bilgisayar,Teknik) intrasystem
- doku içi
- (Denizbilim) interstitial
- fabrika içi
- (Bilgisayar) in-plant
- grafik içi
- (Bilgisayar) chart fills
- grup içi
- in-group
- grup içi
- (Ticaret) intragroup
- göz içi
- (Tıp) intraocular
- hafta içi
- (Bilgisayar) weekdays
Tom has been helping out on weekdays while I'm at work.
- Ben iş yerindeyken Tom hafta içi yardım ediyordu.
She is always busy on weekdays.
- Hafta içi her zaman meşguldür.
- hafta içi
- workday
- hafta içi her gün
- every weekday
- hizmet içi
- (Ticaret) in-service
- iç
- interior equipment
- iç
- offal
- iç
- internus
- iç
- intestines
- iç
- stomach
The doctor used X-rays to examine my stomach.
- Doktor midemi incelemek için X-ışınları kullandı.
You shouldn't drink on an empty stomach.
- Boş bir mideyle içki içmemelisin.
- iç
- indoor
It was raining hard, so we played indoors.
- O kadar çok yağmur yağıyordu ki içerde oynadık.
Catherine stayed indoors because it was raining.
- Yağmur yağdığı için Catherine içerde kaldı.
- meme içi
- (Tıp) intramammary
- organizasyon içi iletişim
- (Bilgisayar) organizational communication
- rahim içi
- (Tıp) intra uterine
- rahim içi
- (Pisikoloji, Ruhbilim) in utero
- rahim içi araç
- (Tıp) intra uterine device
- rahim içi araç
- (Tıp) intrauterine device
- rahim içi araçlar
- (Tıp) intrauterine devices
- tesis içi
- (Çevre) on-site
- yumurta içi
- (Tıp) in ovo
- yurt içi
- (Hukuk) domestic
- yurt içi satışlar
- (Ticaret) domestic sales
- iç
- {f} swig
If I don't drink a swig of water, I can't swallow these tablets.
- Eğer bir yudum su içmezsem bu hapları yutamam.
He drank a great swig from the bottle.
- O, şişeden büyük bir yudum içti.
- iç
- in
- iç
- knock back
- iç
- {i} within
She will be back within a week.
- O bir hafta içinde geri dönecek.
Truman arrived at the White House within minutes.
- Truman, Beyaz Saray'a dakikalar içinde ulaştı.
- iç
- endo-
- iç
- intra
We have to measure your intraocular pressure. Please open both eyes wide and look fixedly at this object here.
- Göz merceğiniz içindeki baskıyı ölçmeliyiz. Lütfen iki gözünüzü genişçe açın ve sabit bir şekilde buradaki bu objeye bakın.
- iç
- inland
- iç
- {f} drink
I'll buy you a drink.
- Sana bir içecek ısmarlayacağım.
Most Japanese drink water from the tap.
- Çoğu Japon, suyu musluktan içer.
- iç
- quaff
- iç
- {f} drinking
We have to stop him from drinking any more.
- Artık onu, içmekten alıkoymalıyız.
Too much drinking will make you sick.
- Çok fazla içmek seni hasta edecek.
- iç
- drank
John drank many bottles of wine.
- John birçok şişe şarap içti.
After taking a bath, I drank some soft drink.
- Duş aldıktan sonra biraz meşrubat içtim.
- iç
- stuffing
- iç
- bowels
- avuç içi kadar
- palms up
- badem içi
- almonds
- boğaz içi
- inside the throat
- ders içi
- classes within
- fındık içi
- hazelnuts
- hizmet içi eğitim sertifikası
- In-service training certificate
- kadına yönelik aile içi şiddet
- domestic violence against women
- kulak içi
- ear
- meslek içi eğitim
- vocational training
- sınıf içi eğitim
- Desk training
- aile içi evlilik
- endogamy
- ani müdahale kontrol noktası; muharebe sahası içi muhabere güvenlik (COMSEC) pak
- (Askeri) incident control point; intertheater communications security (COMSEC) package; interface change proposal; inventory control point
- avucunun içi gibi bilmek
- to know (a place) like the palm of one's hand
- avuç içi
- the palm (of one's hand)
- avuç içi
- palm (of the hand)
- avuç içi kadar
- very small, poky
- badem içi
- almond, kernel of an almond
- badem içi
- kernel of an almond
- bağırsa içi kılsı çıkıntı
- villus
- bina içi iletişim
- (Bilgisayar,İnşaat) indoor communication
- birlik içi destek
- (Askeri) internal support
- ceviz içi meat of
- a walnut
- damar içi (yolla yapılan enjeksiyon)
- (Askeri) intravenous
- delik içi
- (Tıp) endocavity
- denek içi dizayn
- (Pisikoloji, Ruhbilim) within-subjects design
- diz içi
- (hayvan) hock
- dolma içi
- force meat
- dışı eli yakar, içi beni (yakar)
- 1. Others think him charming; I know him to be unpleasant. 2. It looks good on the surface, but inside it is terrible
- dışı hayhaylı, içi vayvaylı.colloq
- 1. Others think him charming; I know him to be unpleasant. 2. It looks good on the surface, but inside it is terrible
- ev içi üretimi sanayii
- cottage industry
- evlilik içi geçimsizlik
- marital conflict
- fabrika içi
- in plant
- fabrika içi sistem
- (Bilgisayar) in-plant system
- firma içi fıyatlama
- (Ticaret) intracompany pricing
- fındık içi
- nutmeat
- göt içi kadar
- very narrow
- göz içi iltihabı
- onyx
- gözlerinin içi gülmek
- have one's eyes shine with joy
- hafta içi kaça kadar açıksınız
- How late are you open on weekdays
- hizmet içi eğitim
- inservice training
- iç
- stuffing, filling (material used to stuff or fill something)
- iç
- the interior, the inside, the inner part or surface
- iç
- domestic, internal (as opposed to foreign)
- iç
- core
- iç
- inward
The Japanese are often criticized for being inward looking and insufficiently international in their outlook.
- Japonya görünüşte içe dönük ve yetersiz uluslararası yapıya sahip olduğundan dolayı sık sık eleştirilmektedir.
You need to look inward.
- İçeriye bakman gerek.
- iç
- intestine
- iç
- inland (as opposed to coastal)
- iç
- (a person's) true self, heart, soul: Merak etme, Safigül'ün içi temiz. Don't worry, Safigül's a good soul at heart. Eğer içinde varsa, bir yolunu bulup üniversiteyi bitirir. He'll find a way to finish university, if he really wants to do so
- iç
- inner, inside; interior; internal
- iç
- guts
Tom doesn't have the guts to do that.
- Tom'un onu yapmak için cesareti yok.
People often spill their guts to bartenders.
- İnsanlar genellikle içlerini barmenlerinine dökerler .
- iç
- inner part (of a nut or seed), kernel; inner part (of a fruit), meat, flesh
- iç
- insides, innards (internal organs of a person or animal)
- iç
- inlying
- iç
- civil
Davis did not want civil war.
- Davis, iç savaş istemiyordu.
It prevented a civil war.
- Bu bir iç savaş engelledi.
- iç
- inside, interior; stomach, intestines, offal; heart, mind; internal, interior, inner, inside; domestic, home
- iç
- refill
Tom held his cup out for Mary to refill it.
- Tom Mary'nin onu yeniden doldurması için kupasını uzattı.
Tom grabbed his mug and walked into the kitchen to get a refill.
- Tom kupasını aldı ve yeniden doldurmak için mutfağa gitti.
- iç
- (Hukuk) domestic, inner, internal
- iç
- inside , internal , intrinsic
- iç
- endo
- iç
- {i} kernel
Virtual memory is a memory management technique developed for multitasking kernels.
- Sanal bellek çoklu görev çekirdekleri için geliştirilmiş bir bellek yönetim tekniğidir.
- iç
- biennial
- iç
- knockback
- iç
- entrails
- iç
- inset
- iç
- breast
I'd like to have a test for breast cancer.
- Göğüs kanseri için bir test yaptırmak istiyorum.
2005 was a bad year for music sector. Because Kylie Minogue caught breast cancer.
- 2005, müzik sektörü için kötü bir yıldı. Çünkü Kylie Minogue meme kanserine yakalandı.
- iç
- juvenilia
- iç
- nucleus
Helium is the second simplest atom. It consists of a nucleus containing 2 protons and two neutrons. Around the nucleus orbits 2 electrons.
- Helium ikinci en basit atomdur. O, iki proton ve iki nötron içeren bir çekirdekten oluşur. Çekirdek etrafında 2 elektron döner.
- içi boş
- souffle
- jant içi omuzu
- (Otomotiv) inner rim of road wheel
- kalp içi
- (Tıp) intracardial
- kas içi
- intramuscular
- kulak içi
- endaural
- kurum içi eğitim kursu
- (Askeri) in-company training course
- kurutulmuş hindistan cevizi içi
- copra
- kutu içi torba
- (Gıda) bag-in-box
- kuvvet içi
- (Askeri) intraservice
- kâlp içi
- intracardiac
- meme içi merhemi
- (Tıp) intramammary ointment
- meme içi çözeltisi
- (Tıp) intramammary solution
- metris içi hendek
- retrenchment
- musevi tapınağının en içi
- the holy of holies
- parantez içi
- parenthetical
- parti içi çekişme
- (Kanun) rift within the party
- pelvis içi
- (Tıp) intrapelvic
- plaka içi deprem
- (Çevre) intraplate earthquake
- rahim içi araçları
- (Tıp) intra-uterine devices
- rahim içi kapsül
- (Tıp) intrauterine capsule
- rahim içi sistemler
- (Tıp) intrauterin systems
- rahim içi çözelti
- (Tıp) intrauterine solution
- rumen içi araç
- (Tıp) intraruminal device
- saha içi muhabere
- (Askeri) intrasite communications
- süreç içi veritabanı
- (Eğitim) online databases
- topluluk içi ticaret
- (Politika, Siyaset) inra community trade
- yurt içi ekonomik amaç
- (Ticaret) internal economic goal
- yurt içi sermaye birikimi
- (Ticaret) domestic capital formation
- yurt içi su yolları
- (Askeri) inland waterway
- yurt içi su yolları sistemi J
- (Askeri) inland waterway system
- yurt içi ticaret
- (Ticaret) domestic commerce
- yurt içi uçuşlar
- (Havacılık) national flights
- çekirdek içi kernel
- (of a seed)