O, tüm dünyayı gezdi.
- She traveled all over the world.
Dedikoduyu tüm kasabaya yaydı.
- She spread the gossip all over the town.
Lincoln'un hayatı bütün dünyada çocuklar tarafından okunur.
- The life of Lincoln is read by children all over the world.
Bütün dünyada barış vardı.
- There was peace all over the world.