I think you look fine.
- Bence hoş görünüyorsun.
If you don't want to have any more contact with Tom, that's fine with me.
- Tom'la daha fazla kontak kurmak istemiyorsan, benim için hava hoş.
If I had enough money, I would buy that nice car.
- Yeterli param olsa,o hoş arabayı alırım.
We are having a nice time in Rome.
- Romada hoş bir zaman geçiriyoruz.
Her voice is pleasant to listen to.
- Sesi dinlemek için hoş.
You were so nice to me, and I had a really pleasant trip. Thanks so much.
- Bana karşı çok naziktin, ve ben gerçekten hoş bir yolculuk yaptım. Çok teşekkür ederim.
How pretty she looks in her new dress!
- Yeni elbisesinin içinde ne kadar hoş duruyor.
Do you think I'm pretty?
- Hoş olduğumu düşünüyor musunuz?
Tom likes only beautiful girls.
- Tom sadece güzel kızlardan hoşlanıyor.
He likes the most beautiful flower.
- O en güzel çiçekten hoşlanır.
He thanked his host for a most enjoyable party.
- O, en hoş bir parti için, ev sahibine teşekkür etti.
I think I'm a likable guy.
- Hoş bir adam olduğumu düşünüyorum.
Nanako is really cute, isn't she?
- Nanako gerçekten de hoş, değil mi?
Even without makeup, she's very cute.
- Makyajsızken bile çok hoş.
Tom doesn't like Mary. However, she doesn't particularly care whether he likes her or not.
- Tom Mary'den hoşlanmıyor. Ama onun ondan hoşlanıp hoşlanmadığı özellikle onun umurunda değil.
Tom wanted to give Mary a goodbye kiss. However, she backed away.
- Tom Mary'ye bir hoşça kal öpücüğü vermek istedi ama Mary geri çekildi.
I still don't like you.
- Hâlâ senden hoşlanmıyorum.
Do you still hate Esperanto?
- Hala Esperanto dilinden hoşlanmıyor musunuz?
I'm not satisfied yet.
- Henüz hoşnut değilim.
Tom doesn't like being told he's not old enough yet.
- Tom henüz yeterince yaşlı olmadığının söylenmesinden hoşlanmıyor.
She has an agreeable voice.
- Onun hoş bir sesi var.
I'm feeling very agreeable.
- Ben çok hoş hissediyorum.
You're such a lovely audience.
- Siz çok hoş bir seyircisiniz.
It was a lovely autumn evening.
- O hoş bir sonbahar akşamı idi.
I'm fairly certain that Tom won't like that.
- Tom'un ondan hoşlanmayacağından oldukça eminim.
My grandmother used to tell me pleasant fairy tales.
- Büyükannem bana hoş peri masalları anlatırdı.
Orange blossoms have a relaxing effect and a delightful scent.
- Portakal çiçekleri rahatlatıcı bir etki ve hoş bir kokuya sahiptir.
It is delightful to be praised by an expert in the field.
- Alandaki bir uzman tarafından takdir edilmek hoş.
Alice is wearing a sweet-smelling perfume.
- Alice hoş kokulu bir parfüm kullanıyor.
This sweet-scented roses I give to you.
- Bu hoş kokulu gülleri sana veriyorum.
My grandmother used to tell me pleasant fairy tales.
- Büyükannem bana hoş peri masalları anlatırdı.
My grandparents enjoy playing croquet.
- Büyükbaba ve büyükannelerim kroket oynamaktan hoşlanırlar.
Behave decently, as if you're a well-cultured man.
- Eğer kültürlü bir adamsan, hoşgörüyle davran.
He is a very decent fellow.
- O, çok hoşgörülü bir adamdır.
The mountains look nicer from a distance.
- Dağlar uzaktan daha hoş görünür.
I like both Susan and Betty, but I think Susan is the nicer.
- Susan ve Betty severim ama Susan'ın daha hoş olduğunu düşünüyorum.
He likes mountaineering and knows the mountains of Japan quite well.
- O, dağcılıktan hoşlanır ve Japonya'nın dağlarını oldukça iyi bilir.
Food you eat that you don't like will not be digested well.
- Hoşlanmadan yediğiniz yiyecekler iyi sindirilmeyecektir.
We thoroughly enjoyed the delicious meal.
- Biz lezzetli yemekten epeyce hoşlandık.
How about spending an elegant and blissful time at a beauty salon?
- Bir güzellik salonunda hoş ve mutlu bir zaman geçirmeye ne dersin?
Tom doesn't enjoy eating spicy food.
- Tom baharatlı yemek yemekten hoşlanmıyor.
Green leaves in a park are pleasing to the eye.
- Parktaki yeşil yapraklar göze hoş geliyor.
The music of Mozart is always pleasing to me.
- Mozart'ın müziği her zaman hoşuma gidiyor.
She's smarter than Mary, but she's not as pretty as Mary.
- Mary'den daha akıllı ama Mary kadar hoş değil.
I don't take kindly to pushiness or impatience.
- Aceleciliği ve sabırsızlığı hoş karşılamam.
Her exotic perfume has a subtle scent.
- Onun egzotik parfümünün hoş bir kokusu var.
Tom doesn't like it when this kind of stuff happens.
- Bu tür şey olduğunda, Tom bundan hoşlanmıyor.
Tom asked Mary what kind of movies she liked.
- Tom Mary'ye ne tür filmlerden hoşlandığını sordu.