hisset

listen to the pronunciation of hisset
Türkisch - Englisch
{f} felt

She felt uneasy when the children did not come home. - Çocuklar eve gelmediği zaman huzursuz hissetti.

I felt the house shake a little. Didn't you? - Ben evin biraz sallandığını hissettim, sen hissetmedin mi?

{f} feeling

Feeling tired after his walk in the country, he took a nap. - Kırsaldaki yürüyüşünden sonra yorgun hissettiği için şekerleme yaptı.

Tom wasn't feeling particularly talkative. - Tom özellikle konuşkan hissetmiyordu.

{f} sensing

Sensing danger, he ran away. - Tehlikeyi hissetti, kaçtı.

{f} feel

I find it necessary to be able to say what I feel. - Ne hissettiğimi söyleyebilmeyi gerekli buluyorum.

Mary has nobody to talk with, but she doesn't feel lonely. - Mary'nin konuşacak hiç kimsesi yok fakat o kendini yalnız hissetmiyor.

kendini evinde hisset
Make yourself feel at home
Türkisch - Türkisch
Cimrilik, pintilik
Cimri
HİSSET
(Osmanlı Dönemi) Cimrilik. Bahillik. Tamahkârlık
HİSSET
(Osmanlı Dönemi) Alçaklık
hisset
Favoriten