hisset

listen to the pronunciation of hisset
Türkisch - Englisch
{f} felt

She was very well before lunch, but felt sick afterward. - O, öğle yemeğinden önce çok iyiydi, ama sonrasında hasta hissetti.

Words cannot describe the horror I felt. - Kelimeler hissettiğim korkuyu anlatamaz.

{f} feeling

I'm not feeling too well. - Ben çok iyi hissetmiyorum.

Tom wasn't feeling particularly talkative. - Tom özellikle konuşkan hissetmiyordu.

{f} sensing

Sensing danger, he ran away. - Tehlikeyi hissetti, kaçtı.

{f} feel

Mary has nobody to talk with, but she doesn't feel lonely. - Mary'nin konuşacak hiç kimsesi yok fakat o kendini yalnız hissetmiyor.

People with amputated limbs continue to feel them as if they were still there. - Kesilmiş uzuvları olan insanlar onları hâlâ orada gibi hissetmeye devam ediyor.

kendini evinde hisset
Make yourself feel at home
Türkisch - Türkisch
Cimrilik, pintilik
Cimri
HİSSET
(Osmanlı Dönemi) Cimrilik. Bahillik. Tamahkârlık
HİSSET
(Osmanlı Dönemi) Alçaklık
hisset
Favoriten