Daha yukarıya giderken hava incelir.
- As you go up higher, the air becomes thinner.
Öğretmen Tom'a ona bir C 'den daha yüksek bir şey veremediğini söyledi.
- The teacher told Tom that he couldn't give him anything higher than a C.
Sendikanın liderleri, daha yüksek ücret için ortalığı karıştırıyorlardı.
- The leaders of the Union agitated for higher wages.
Davalı bir üst mahkemeye itiraz edecek.
- The defendant will appeal to a higher court.
Daha yüksek eğitim kalitesi, en yüksek uluslararası standartlara cevap vermelidir.
- The quality of higher education must answer to the highest international standards.
Öğretmen Tom'a ona bir C 'den daha yüksek bir şey veremediğini söyledi.
- The teacher told Tom that he couldn't give him anything higher than a C.
Everest dağı dünyanın en yüksek tepesidir.
- Mount Everest is the world's highest peak.
Daha yüksek eğitim kalitesi, en yüksek uluslararası standartlara cevap vermelidir.
- The quality of higher education must answer to the highest international standards.
Yüksek bir dağın zirvesinde hava çok incedir.
- The air is very thin at the top of a high mountain.
Fiyatlar yeni bir zirveye ulaştı.
- Prices have reached a new high.
Hala yüksek yerlerde arkadaşlarım var.
- I still have friends in high places.
Yüksek yerlerde arkadaşlara sahip olmak güzel olmalı.
- It must be nice to have friends in high places.
O lisede, spor, derslerden daha önemlidir.
- At that high school, sports is more important than academics.
Yüksek ateş, bu hastalığın önemli bir belirtisidir.
- High fever is a prominent symptom of this disease.
Dünyadaki en yüksek nokta neresi?
- Where is the highest point on earth?
Kansas'taki en yüksek nokta nedir?
- What is the highest point in Kansas ?
Lise günlerimi düşünmeden o şarkıyı dinleyemem.
- I can not hear that song without thinking of my high school days.
Cuma gecesi lisede bir dans olacak.
- There will be a dance Friday night at the high school.
Bir kartal havada yüksekte süzülüyordu.
- An eagle was soaring high up in the air.
Köy dağlarda yüksekte bulunmaktadır.
- The village is located high up in the mountains.
Tom ve Mary yüksek verimli üstten yüklemeli bir çamaşır makinesi aldı.
- Tom and Mary bought a high-efficiency top-loading washer.
Onun üst üste dört rakibini yenmesi lise takımımıza şampiyonluk kazandırdı.
- His beating four competitors in a row won our high school team the championship.
Onun denemesi, sorunun sadece yüzeysel bir analizini yaptı, bu yüzden sınıfta en yüksek notu aldığında ona gerçekten büyük bir sürpriz olmuştu.
- His essay gave only a superficial analysis of the problem, so it was a real surprise to him when he got the highest grade in the class.
Siparişinize en büyük önceliği verdik.
- We have given your order highest priority.
Ben, ulusal hükümetten herhangi bir yardım almamızın çok olası olmadığını düşünüyorum.
- I think it's highly unlikely that we'll ever get any help from the national government.
O, ulusal lise boks şampiyonası yarışmasına girdi.
- He entered the national high school boxing championship competition.
Tuna'nın su seviyesi rekor yüksekliğe ulaştı.
- The Danube's water level has reached a record high.
ABD işsizlik oranı 2009 yılında rekor kırdı.
- The US unemployment rate hit a record high in 2009.
Bu arabanın fiyatı çok yüksek.
- The price of this car is very high.
Bu kameranın fiyatı çok yüksektir.
- The price of this camera is very high.
Bu iş yüksek derecede yetenek gerektiriyor.
- This work calls for a high degree of skill.
Üniversite ona en yüksek dereceyi bahşetti.
- The university conferred its highest degree on him.
Fiyatlar on üç yılın doruk noktasına çıktı.
- Prices have reached a 13-year high.
Everest dağının doruk noktası dünyada en yüksek noktadır.
- The peak of mount Everest is the highest spot in the world.
Fare çok yükseğe sıçrasa da, kedi tarafından yakalanır.
- If jumps too high the rat - it's captured by the cat.
Bir ödül kazanmak için yeterince yükseğe zıplamadı.
- He didn't jump high enough to win a prize.
Biz yukarıya giderken hava incelir.
- As we go up higher, the air becomes thinner.
Yüksek dağın tepesinde hava incedir.
- The air is thin at the top of a high mountain.
Egzosfer atmosferin en üst tabakasıdır. 10.000 kilometreye kadar termosferin üstünden uzanır.
- The exosphere is the highest layer of the atmosphere. It extends from the top of the thermosphere up to 10,000 kilometers.
Bu tekne üstün kaliteli alüminyum ve yüksek güçlü demir ile yapılır.
- This boat is made with high grade aluminum and high strength iron.
Hiçbir kuş gereğinden çok yükseğe uçmaz, eğer ki kendi kanatlarıyla uçuyorsa.
- No bird soars too high if he soars with his own wings.
Zürafa yüzemez çünkü ağırlık merkezi çok yukarıda olduğundan baş aşağı döner.
- The giraffe cannot swim because its centre of gravity is so high that it would topple over.
Ne kadar yukarıya gidersek hava o kadar soğuk olur.
- The higher we go up, the cooler the air becomes.
Şiddetli rüzgarlar yüksek profilli araçlar için seyahati tehlikeli yapıyorlar.
- Gusty winds are making travel hazardous for high profile vehicles.
Milli piyangoyu kazanırsam, lüks içinde yaşayabilirim.
- If I win the lottery, I'll be able to live high on the hog.
Onlar lüks içinde yaşıyorlar.
- They're eating high on the hog.
It's a great plan, but we'll have to get approval from the higher-ups to proceed.
Costs have grown higher this year again.
I certainly can't sing that high.
The note was too high for her to sing.
How high above land did you fly?.
That pill gave me a high for a few hours, before I had a comedown.
... its stockpile have higher levels a man rich during it's not installing ...
... climb ever higher toward the heavens. ...