Ne iğrenç görünümlü bir kanepe.
- What a hideous-looking couch.
İğrenç bir yara izini açığa çıkarmak için kolunu sıvadı.
- Tom rolled up his sleeve, exposing a hideous scar.
Orada korkunç bir canavar yaşardı.
- A hideous monster used to live there.
Polis henüz bu korkunç suçu işlemiş kişiyi yakalamış değil.
- The police haven't yet caught the person who committed this hideous crime.
Tom'un berbat bir baş ağrısı vardı.
- Tom had a hideous hangover.
He started up, growling at first, but finding his leg broken, fell down again; and then got upon three legs, and gave the most hideous roar that ever I heard.
Sure, you have some hideous matter to deliver. - William Shakespeare.
A piteous and hideous spectacle. Thomas Babington Macaulay.