That'll change nothing.
- O hiçbir şeyi değiştirmeyecek.
She knows nothing about your family.
- Aileniz hakkında hiçbir şey bilmiyor.
I had never seen a panda until I went to China.
- Çin'e gidene kadar hiç panda görmemiştim.
Life never ends but earthly life does.
- Hayat hiç bitmez fakat dünyadaki hayat biter.
I hope that none of them got into an accident.
- Onlardan hiçbirinin kaza geçirmediğini umuyorum.
None of the computers can continue to run with a burnt card.
- Bilgisayarların hiçbiri yanmış bir kartla çalışmaya devam edemez.
Please don't tell anybody.
- Lütfen hiç kimseye söyleme.
Everyone is a moon, and has a dark side which he never shows to anybody.
- Herkes bir aydır, ve hiç kimseye göstermediği karanlık bir yüzü vardır.
No one may be compelled to belong to an association.
- Hiç kimse bir derneğe üye olmaya zorlanamaz.
No one knows his name.
- Hiç kimse onun adını bilmiyor.
They said they hadn't seen anyone.
- Onlar hiç kimseyi görmediklerini söylediler.
Tom doesn't make exceptions for anyone.
- Tom hiç kimse için ayrım yapmaz.
Mary has nobody to talk with, but she doesn't feel lonely.
- Mary'nin konuşacak hiç kimsesi yok fakat o kendini yalnız hissetmiyor.
Nobody knows what will happen next.
- İleride ne olacağını hiç kimse bilmiyor.
That won't change anything.
- O hiçbir şeyi değiştirmeyecek.
I listened, but I didn't hear anything.
- Dinledim fakat hiçbir şey duymadım.
Nobody got zero in that test.
- Hiç kimse o testten sıfır almadı.
That baby is really not cute at all.
- O bebek gerçekten hiç şirin değildir.
The amount of smoke that comes out of an electronic cigarette isn't bad at all.
- Elektronik sigaradan çıkan duman miktarı hiç fena değil.
Have you ever been to Canada?
- Hiç Kanada'ya gittin mi?
Have you ever seen Tokyo Tower?
- Tokyo Kulesi'ni hiç gördün mü?
I have no idea what I ought to do.
- Ne yapmam gerektiğine dair hiçbir fikrim yok.
What that politician said is not at all true.
- O politikacının söylediği hiç gerçek değil.
He is not at all a gentleman.
- O hiç centilmen değil.
I have no plans whatsoever.
- Benim hiçbir planım yok.
There's no bread whatsoever in this house.
- Bu evde hiç ekmek yok.
It is far from easy to understand it.
- Bunu anlamak hiç kolay değil.
It is far from easy to understand it.
- Bunu anlamak hiç de kolay değil.
She was not in the least pleased with my present.
- O, hediyemden hiç memnun olmadı.
You are not in the least happy.
- Sen hiç mutlu değilsin.
Nobody lives in this house.
- Bu evde hiç kimse yaşamıyor.
Nobody can control us.
- Hiç kimse bizi kontrol edemez.
Whatever happens, I won't tell anybody about it.
- Ne olursa olsun, hiç kimseye bunun hakkında bir şey anlatmayacağım.
When he is drunk, he grumbles and fights. When he is sober, he lies on whatever comes to hand and says nothing.
- O sarhoşken, homurdanıyor ve kavga ediyor. O ayıkken, eline ne gelirse atıyor ve hiçbir şey söylemiyor.
He could not by any means tolerate the ghastly smell of rotting onion.
- O, hiçbir şekilde berbat çürüyen soğan kokusuna tahammül edemedi.
It is in no way an easy job.
- Bu, hiç bir şekilde kolay bir iş değil.
His logic is in no way defensible.
- Onun mantığı hiçbir şekilde savunulabilir değil.
Mary renounced her moral values and became a nihilist.
- Mary ahlaki değerlerini reddetti ve bir hiççi oldu.
No river in the world is longer than the Nile.
- Dünyada hiçbir nehir Nil'den daha uzun değildir.
You could at least take a shower.
- Hiç değilse duş alabilirsin.
I expected Tom to at least offer to help.
- Tom'un hiç olmazsa yardım önermesini umuyordum.
Tom didn't think he had a chance to succeed, but he at least wanted to give it a shot.
- Tom başarmak için bir şansı olduğunu düşünmüyordu fakat o hiç olmazsa bir fırsat vermek istedi.
None of us speak French.
- Hiç birimiz Fransızca bilmiyor.
None of us are perfect.
- Hiç birimiz mükemmel değiliz.
None of us are perfect.
- Hiç birimiz mükemmel değiliz.
None of Tom's classmates knew who his father was.
- Tom'un sınıf arkadaşlarından hiç birisi, onun babasının kim olduğunu bilmiyordu.
Neither of them looks happy.
- Onlardan hiç biri mutlu görünmüyor.
Do I annoy you? No, not at all.
- Sizi rahatsız ediyor muyum? Hayır, hiç de değil
Tom has no classes at all on Monday.
- Tom'un pazartesi günü hiç dersi yok.
Are you still mad at me? No, not at all.
- ''Bana hala kızgın mısın?'' ''Hayır hiç de değil.''
Do I annoy you? No, not at all.
- Sizi rahatsız ediyor muyum? Hayır, hiç de değil
Are you saying you don't want me to call? No, not at all. Please call me anytime.
- Bana seni aramamı istemediğini mi söylüyorsun? Hayır, hiç değil. Lütfen beni herhangi bir zaman arayın.
Are you tired? No, not at all.
- Yorgun musun? Hayır, hiç değil.
It snowed for many days together.
- Hiç durmadan günlerce kar yağdı.
The stew was not half bad.
- Güveç hiç fena değildi.
Because no man can speak my language.
- Çünkü hiç kimse benim dilimi konuşamaz.
No man can be a patriot on an empty stomach.
- Hiç kimse boş mideyle vatansever olamaz.
A friend to all is a friend to none.
- Herkes için bir arkadaş hiç kimse için bir arkadaştır.
None can do it as good as Tom can.
- Hiç kimse onu Tom'un yapabildiği kadar iyi yapamaz.
He is admittedly an able leader.
- O hiç kuşkusuz yetenekli bir lider.
She is a beauty, admittedly, but she has her faults.
- Hiç kuşkusuz o bir güzel, ama onun hataları var.
That car is no doubt in an awful condition.
- O araba hiç kuşkusuz korkunç bir durumda.
Tom didn't think he had a chance to succeed, but he at least wanted to give it a shot.
- Tom başarmak için bir şansı olduğunu düşünmüyordu fakat o hiç olmazsa bir fırsat vermek istedi.
At any rate, it will be a good experience for you.
- Hiç olmazsa, bu sizin için iyi bir deneyim olacaktır.
We have to investigate the cause at any rate.
- Hiç olmazsa nedenini araştırmalıyız.
I could hardly understand him.
- Ben onu hemen hemen hiç anlayamadım.
Tom hardly ever studies after 10:00 p.m.
- 10:00 sonra Tom hemen hemen hiç çalışmaz.
I hardly ever use cash anymore.
- Artık hemen hemen hiç nakit kullanmıyorum.
Tom hardly ever listens to the radio.
- Tom hemen hemen hiç radyo dinlemez.
Don't you ever dust this place?
- Bu yerin hiç tozunu almıyor musun?
Is there any home remedy for dust mites?
- Toz akarları için hiç ev çözümü var mı?
Tom actually hardly ever studies.
- Tom aslında neredeyse hiç çalışmıyor.
I have hardly any money with me.
- Yanımda neredeyse hiç param yok.
Tom hardly ever studies after 10:00 p.m.
- 10:00 sonra Tom hemen hemen hiç çalışmaz.
I could hardly understand him.
- Ben onu hemen hemen hiç anlayamadım.
Tom scarcely ever gets any exercise.
- Tom hemen hemen hiç egzersiz yapmaz.
He was born so poor that he received hardly any school education.
- O kadar fakir doğdu ki hiç okul eğitimi almadı.
However, his girlfriend is selfish and hardly worries about Brian.
- Ancak, onun kız arkadaşı bencil ve neredeyse Brian hakkında hiç endişelenmez.
Her explanation is by no means satisfactory.
- Onun açıklaması hiçbir şekilde tatmin edici değil.
Nick is by no means satisfied with the reward.
- Nic hiçbir şekilde ödülden memnun değil.