I've got nothing to say to him.
- Ona söyleyecek hiçbir şeyim yok.
That'll change nothing.
- O hiçbir şeyi değiştirmeyecek.
Life never ends but earthly life does.
- Hayat hiç bitmez fakat dünyadaki hayat biter.
I never read that book.
- O kitabı hiç okumadım.
I hope that none of them got into an accident.
- Onlardan hiçbirinin kaza geçirmediğini umuyorum.
None of the computers can continue to run with a burnt card.
- Bilgisayarların hiçbiri yanmış bir kartla çalışmaya devam edemez.
Anybody is better than nobody.
- Herhangi biri hiç kimsenin olmamasından daha iyidir.
Please don't tell anybody.
- Lütfen hiç kimseye söyleme.
No one knows his name.
- Hiç kimse onun adını bilmiyor.
No one understands me.
- Hiç kimse beni anlamıyor.
They said they hadn't seen anyone.
- Onlar hiç kimseyi görmediklerini söylediler.
Tom doesn't make exceptions for anyone.
- Tom hiç kimse için ayrım yapmaz.
Nobody knows what will happen next.
- İleride ne olacağını hiç kimse bilmiyor.
Nobody lives in this house.
- Bu evde hiç kimse yaşamıyor.
That won't change anything.
- O hiçbir şeyi değiştirmeyecek.
There wasn't anyone in the room.
- Odada hiç kimse yoktu.
Nobody got zero in that test.
- Hiç kimse o testten sıfır almadı.
In contrast to yesterday, it isn't hot at all today.
- Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.
The amount of smoke that comes out of an electronic cigarette isn't bad at all.
- Elektronik sigaradan çıkan duman miktarı hiç fena değil.
Everyone is a moon, and has a dark side which he never shows to anybody.
- Herkes bir aydır, ve hiç kimseye göstermediği karanlık bir yüzü vardır.
Have you ever seen Tokyo Tower?
- Tokyo Kulesi'ni hiç gördün mü?
I have no idea what I ought to do.
- Ne yapmam gerektiğine dair hiçbir fikrim yok.
Do you mind if I call on you sometime? No, not at all.
- Bazen sana uğramamın bir sakıncası var mı? Hayır, hiç.
What that politician said is not at all true.
- O politikacının söylediği hiç gerçek değil.
Tell Tom I don't need his help whatsoever.
- Tom'a onun yardımına hiç ihtiyacım olmadığını söyle.
No creature whatsoever can live in space.
- Hiçbir yaratık uzayda yaşayamaz.
I am far from satisfied with the result.
- Sonuçtan hiç memnun değilim.
It is far from easy to understand it.
- Bunu anlamak hiç de kolay değil.
She was not in the least pleased with my present.
- O, hediyemden hiç memnun olmadı.
You are not in the least happy.
- Sen hiç mutlu değilsin.
Nobody can be a head coach of a soccer team without being a soccer player.
- Hiç kimse futbolcu olmadan bir futbol takımının teknik direktörü olamaz.
Nobody can control us.
- Hiç kimse bizi kontrol edemez.
When he is drunk, he grumbles and fights. When he is sober, he lies on whatever comes to hand and says nothing.
- O sarhoşken, homurdanıyor ve kavga ediyor. O ayıkken, eline ne gelirse atıyor ve hiçbir şey söylemiyor.
Whatever happens, I won't tell anybody about it.
- Ne olursa olsun, hiç kimseye bunun hakkında bir şey anlatmayacağım.
He could not by any means tolerate the ghastly smell of rotting onion.
- O, hiçbir şekilde berbat çürüyen soğan kokusuna tahammül edemedi.
His logic is in no way defensible.
- Onun mantığı hiçbir şekilde savunulabilir değil.
Death in no way differs from life.
- Ölüm hiç bir şekilde yaşamdan farklı değildir
Mary renounced her moral values and became a nihilist.
- Mary ahlaki değerlerini reddetti ve bir hiççi oldu.
No river in the world is longer than the Nile.
- Dünyada hiçbir nehir Nil'den daha uzun değildir.
You could at least take a shower.
- Hiç değilse duş alabilirsin.
I expected Tom to at least offer to help.
- Tom'un hiç olmazsa yardım önermesini umuyordum.
You could at least say thank you.
- Hiç olmazsa teşekkür ederim diyebilirsin.
None of you are going to be fired.
- Hiç biriniz kovulmayacaksınız.
None of us speak French.
- Hiç birimiz Fransızca bilmiyor.
None of us speak French.
- Hiç birimiz Fransızca bilmiyor.
None of you are going to be fired.
- Hiç biriniz kovulmayacaksınız.
Neither of them looks happy.
- Onlardan hiç biri mutlu görünmüyor.
I don't think it's strange at all.
- Onun tuhaf olduğunu hiç de düşünmüyorum.
Tom has no classes at all on Monday.
- Tom'un pazartesi günü hiç dersi yok.
Do I annoy you? No, not at all.
- Sizi rahatsız ediyor muyum? Hayır, hiç de değil
Are you still mad at me? No, not at all.
- ''Bana hala kızgın mısın?'' ''Hayır hiç de değil.''
Are you saying you don't want me to call? No, not at all. Please call me anytime.
- Bana seni aramamı istemediğini mi söylüyorsun? Hayır, hiç değil. Lütfen beni herhangi bir zaman arayın.
Are you tired? No, not at all.
- Yorgun musun? Hayır, hiç değil.
It snowed for many days together.
- Hiç durmadan günlerce kar yağdı.
The stew was not half bad.
- Güveç hiç fena değildi.
No man is without his faults.
- Hiç kimse hatasız değildir.
Because no man can speak my language.
- Çünkü hiç kimse benim dilimi konuşamaz.
A friend to all is a friend to none.
- Herkes için bir arkadaş hiç kimse için bir arkadaştır.
None can do it as good as Tom can.
- Hiç kimse onu Tom'un yapabildiği kadar iyi yapamaz.
He is admittedly an able leader.
- O hiç kuşkusuz yetenekli bir lider.
She is a beauty, admittedly, but she has her faults.
- Hiç kuşkusuz o bir güzel, ama onun hataları var.
That car is no doubt in an awful condition.
- O araba hiç kuşkusuz korkunç bir durumda.
Tom didn't think he had a chance to succeed, but he at least wanted to give it a shot.
- Tom başarmak için bir şansı olduğunu düşünmüyordu fakat o hiç olmazsa bir fırsat vermek istedi.
At any rate, it will be a good experience for you.
- Hiç olmazsa, bu sizin için iyi bir deneyim olacaktır.
We have to investigate the cause at any rate.
- Hiç olmazsa nedenini araştırmalıyız.
Tom hardly ever studies after 10:00 p.m.
- 10:00 sonra Tom hemen hemen hiç çalışmaz.
Tom hardly ever listens to the radio.
- Tom hemen hemen hiç radyo dinlemez.
I hardly ever take my dog for a walk.
- Köpeğimi hemen hemen hiç yürüyüşe götürmem.
Tom hardly ever listens to the radio.
- Tom hemen hemen hiç radyo dinlemez.
Is there any home remedy for dust mites?
- Toz akarları için hiç ev çözümü var mı?
Don't you ever dust this place?
- Bu yerin hiç tozunu almıyor musun?
I have hardly any money with me.
- Yanımda neredeyse hiç param yok.
He hardly studies chemistry.
- O, neredeyse hiç kimya çalışmaz.
Your ideas are hardly practical.
- Sizin fikirleriniz hemen hemen hiç pratik değil.
Tom hardly ever studies after 10:00 p.m.
- 10:00 sonra Tom hemen hemen hiç çalışmaz.
Tom scarcely ever gets any exercise.
- Tom hemen hemen hiç egzersiz yapmaz.
Unfortunately I hardly speak any German.
- Ne yazık ki neredeyse hiç Almanca konuşamıyorum.
There was hardly anyone in the room.
- Odada hiç kimse yoktu.
Her explanation is by no means satisfactory.
- Onun açıklaması hiçbir şekilde tatmin edici değil.
Nick is by no means satisfied with the reward.
- Nic hiçbir şekilde ödülden memnun değil.