hiççi

listen to the pronunciation of hiççi
Türkisch - Englisch
nihilist

Mary renounced her moral values and became a nihilist. - Mary ahlaki değerlerini reddetti ve bir hiççi oldu.

nihilist " nihilist; nihilistic" nihilist
hiç
nothing

I've got nothing to say to him. - Ona söyleyecek hiçbir şeyim yok.

There is nothing concealed that will not be revealed. - Açığa çıkartılmayacak hiçbir sır yoktur.

hiç
never

Life never ends but earthly life does. - Hayat hiç bitmez fakat dünyadaki hayat biter.

I never read that book. - O kitabı hiç okumadım.

hiç
none

One of these days is none of these days. - Bu günlerden biri bu günlerden hiçbiri değil.

None of the computers can continue to run with a burnt card. - Hiçbir bilgisayar yanmış bir kartla çalışmaya devam edemez.

hiç
any

Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work. - Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.

I listened, but I didn't hear anything. - Dinledim fakat hiçbir şey duymadım.

hiç
zero

Nobody got zero in that test. - Hiç kimse o testten sıfır almadı.

hiç
{s} whatsoever

Tell Tom I don't need his help whatsoever. - Tom'a onun yardımına hiç ihtiyacım olmadığını söyle.

There's no bread whatsoever in this house. - Bu evde hiç ekmek yok.

hiç
at all

That baby is really not cute at all. - O bebek gerçekten hiç şirin değildir.

The amount of smoke that comes out of an electronic cigarette isn't bad at all. - Elektronik sigaradan çıkan duman miktarı hiç fena değil.

hiç
{i} nil

No river in the world is longer than the Nile. - Dünyada hiçbir nehir Nil'den daha uzun değildir.

hiç
ever

Everyone is a moon, and has a dark side which he never shows to anybody. - Herkes bir aydır, ve hiç kimseye göstermediği karanlık bir yüzü vardır.

Have you ever seen Tokyo Tower? - Tokyo Kulesi'ni hiç gördün mü?

hiç
ought

I have no idea what I ought to do. - Ne yapmam gerektiğine dair hiçbir fikrim yok.

hiç
nix
hiç
aught
hiç
not at all

I'm not at all tired. - Ben hiç yorgun değilim.

Getting excited is not at all the same as getting angry. - Heyecanlanmak kızmakla hiçte aynı değildir.

hiç
not a dreg
hiç
naught
hiç
cipher
hiç
nought
hiç
far from

It is far from easy to understand it. - Bunu anlamak hiç kolay değil.

He is far from happy. - O, hiç mutlu değildir.

hiç
no
hiç
not an iota
hiç
no whit
hiç
not in the least

You must be tired after a long day. No, not in the least. - Uzun bir günün ardından yorgun olmalısın. Hayır, hiçbir şekilde.

She was not in the least pleased with my present. - O, hediyemden hiç memnun olmadı.

hiç
nary
hiç
null
hiç
nobody

Nobody can be a head coach of a soccer team without being a soccer player. - Hiç kimse futbolcu olmadan bir futbol takımının teknik direktörü olamaz.

Nobody lives in this house. - Bu evde hiç kimse yaşamıyor.

hiç
not a whit
hiç
ne'er
hiç
dust

Is there any home remedy for dust mites? - Toz akarları için hiç ev çözümü var mı?

Don't you ever dust this place? - Bu yerin hiç tozunu almıyor musun?

hiç
{i} zilch
hiç
whatever

When he is drunk, he grumbles and fights. When he is sober, he lies on whatever comes to hand and says nothing. - O sarhoşken, homurdanıyor ve kavga ediyor. O ayıkken, eline ne gelirse atıyor ve hiçbir şey söylemiyor.

Whatever happens, I won't tell anybody about it. - Ne olursa olsun, hiç kimseye bunun hakkında bir şey anlatmayacağım.

hiç
by any means

He could not by any means tolerate the ghastly smell of rotting onion. - O, hiçbir şekilde berbat çürüyen soğan kokusuna tahammül edemedi.

hiç
(deyim) far from it
hiç
e'er
hiç
not by a long sight
hiç
least of all
hiç
so far from
hiç
not exactly
hiç
not by a long ways
hiç
not one iota
hiç
in no way

In no way is he a man of character. - O hiçbir şekilde karakter sahibi değil.

It is in no way an easy job. - Bu, hiç bir şekilde kolay bir iş değil.

hiç
(deyim) not a bit of it!
hiç
(Felsefe) nihil

Mary renounced her moral values and became a nihilist. - Mary ahlaki değerlerini reddetti ve bir hiççi oldu.

hiç
(deyim) when hell freezes over
hiç
for the life of me
hiç
a fat lot
hiç
not in the slightest
hiç
hardly

He was born so poor that he received hardly any school education. - O kadar fakir doğdu ki hiç okul eğitimi almadı.

He hardly studies chemistry. - O, neredeyse hiç kimya çalışmaz.

hiç
not half
hiç
by no means

He was by no means happy. - O hiçbir şekilde mutlu değildi.

She is by no means angelic. - O hiçbir şekilde anjelik değildir.

hiç
for nuts
hiç
nullity
hiç
(in questions and negative sentences) ever; at all
hiç
never, not at all; (soruda) ever; (addan önce) no; any; nothing
hiç
never, not at all
hiç
nothing, nothing at all
hiç
{k} not by a long shot
hiç
neer
hiç
{s} superficial

Do people ever accuse you of being superficial? - İnsanlar seni hiç yüzeysel olmakla suçlar mı?

hiç
tuppence
hiç
whit

Have your ever followed the White Rabbit to its hole? - Sen hiç beyaz tavşanı deliğine kadar izledin mi?

In Africa, there is no difference between a white and a black. - Afrika'da beyaz biriyle siyah biri arasında hiçbir fark yok.

hiç
minus
Türkisch - Türkisch
hiççi
Favoriten