Mary renounced her moral values and became a nihilist.
- Mary ahlaki değerlerini reddetti ve bir hiççi oldu.
I've got nothing to say to him.
- Ona söyleyecek hiçbir şeyim yok.
There is nothing concealed that will not be revealed.
- Açığa çıkartılmayacak hiçbir sır yoktur.
Life never ends but earthly life does.
- Hayat hiç bitmez fakat dünyadaki hayat biter.
I never read that book.
- O kitabı hiç okumadım.
One of these days is none of these days.
- Bu günlerden biri bu günlerden hiçbiri değil.
None of the computers can continue to run with a burnt card.
- Hiçbir bilgisayar yanmış bir kartla çalışmaya devam edemez.
Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work.
- Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.
I listened, but I didn't hear anything.
- Dinledim fakat hiçbir şey duymadım.
Nobody got zero in that test.
- Hiç kimse o testten sıfır almadı.
Tell Tom I don't need his help whatsoever.
- Tom'a onun yardımına hiç ihtiyacım olmadığını söyle.
There's no bread whatsoever in this house.
- Bu evde hiç ekmek yok.
That baby is really not cute at all.
- O bebek gerçekten hiç şirin değildir.
The amount of smoke that comes out of an electronic cigarette isn't bad at all.
- Elektronik sigaradan çıkan duman miktarı hiç fena değil.
No river in the world is longer than the Nile.
- Dünyada hiçbir nehir Nil'den daha uzun değildir.
Everyone is a moon, and has a dark side which he never shows to anybody.
- Herkes bir aydır, ve hiç kimseye göstermediği karanlık bir yüzü vardır.
Have you ever seen Tokyo Tower?
- Tokyo Kulesi'ni hiç gördün mü?
I have no idea what I ought to do.
- Ne yapmam gerektiğine dair hiçbir fikrim yok.
I'm not at all tired.
- Ben hiç yorgun değilim.
Getting excited is not at all the same as getting angry.
- Heyecanlanmak kızmakla hiçte aynı değildir.
It is far from easy to understand it.
- Bunu anlamak hiç kolay değil.
He is far from happy.
- O, hiç mutlu değildir.
You must be tired after a long day. No, not in the least.
- Uzun bir günün ardından yorgun olmalısın. Hayır, hiçbir şekilde.
She was not in the least pleased with my present.
- O, hediyemden hiç memnun olmadı.
Nobody can be a head coach of a soccer team without being a soccer player.
- Hiç kimse futbolcu olmadan bir futbol takımının teknik direktörü olamaz.
Nobody lives in this house.
- Bu evde hiç kimse yaşamıyor.
Is there any home remedy for dust mites?
- Toz akarları için hiç ev çözümü var mı?
Don't you ever dust this place?
- Bu yerin hiç tozunu almıyor musun?
When he is drunk, he grumbles and fights. When he is sober, he lies on whatever comes to hand and says nothing.
- O sarhoşken, homurdanıyor ve kavga ediyor. O ayıkken, eline ne gelirse atıyor ve hiçbir şey söylemiyor.
Whatever happens, I won't tell anybody about it.
- Ne olursa olsun, hiç kimseye bunun hakkında bir şey anlatmayacağım.
He could not by any means tolerate the ghastly smell of rotting onion.
- O, hiçbir şekilde berbat çürüyen soğan kokusuna tahammül edemedi.
In no way is he a man of character.
- O hiçbir şekilde karakter sahibi değil.
It is in no way an easy job.
- Bu, hiç bir şekilde kolay bir iş değil.
Mary renounced her moral values and became a nihilist.
- Mary ahlaki değerlerini reddetti ve bir hiççi oldu.
He was born so poor that he received hardly any school education.
- O kadar fakir doğdu ki hiç okul eğitimi almadı.
He hardly studies chemistry.
- O, neredeyse hiç kimya çalışmaz.
He was by no means happy.
- O hiçbir şekilde mutlu değildi.
She is by no means angelic.
- O hiçbir şekilde anjelik değildir.
Do people ever accuse you of being superficial?
- İnsanlar seni hiç yüzeysel olmakla suçlar mı?
Have your ever followed the White Rabbit to its hole?
- Sen hiç beyaz tavşanı deliğine kadar izledin mi?
In Africa, there is no difference between a white and a black.
- Afrika'da beyaz biriyle siyah biri arasında hiçbir fark yok.