That'll change nothing.
- O hiçbir şeyi değiştirmeyecek.
There is nothing concealed that will not be revealed.
- Açığa çıkartılmayacak hiçbir sır yoktur.
I never read that book.
- O kitabı hiç okumadım.
Life never ends but earthly life does.
- Hayat hiç bitmez fakat dünyadaki hayat biter.
One of these days is none of these days.
- Bu günlerden biri bu günlerden hiçbiri değil.
I hope that none of them got into an accident.
- Onlardan hiçbirinin kaza geçirmediğini umuyorum.
I don't know anything about her family.
- Onun ailesi ile ilgili hiçbir şey bilmiyorum.
That won't change anything.
- O hiçbir şeyi değiştirmeyecek.
Nobody got zero in that test.
- Hiç kimse o testten sıfır almadı.
The amount of smoke that comes out of an electronic cigarette isn't bad at all.
- Elektronik sigaradan çıkan duman miktarı hiç fena değil.
That baby is really not cute at all.
- O bebek gerçekten hiç şirin değildir.
Everyone is a moon, and has a dark side which he never shows to anybody.
- Herkes bir aydır, ve hiç kimseye göstermediği karanlık bir yüzü vardır.
Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work.
- Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.
I have no idea what I ought to do.
- Ne yapmam gerektiğine dair hiçbir fikrim yok.
Getting excited is not at all the same as getting angry.
- Heyecanlanmak kızmakla hiçte aynı değildir.
Do you mind if I call on you sometime? No, not at all.
- Bazen sana uğramamın bir sakıncası var mı? Hayır, hiç.
Tell Tom I don't need his help whatsoever.
- Tom'a onun yardımına hiç ihtiyacım olmadığını söyle.
No creature whatsoever can live in space.
- Hiçbir yaratık uzayda yaşayamaz.
He is far from happy.
- O, hiç mutlu değildir.
I am far from satisfied with the result.
- Sonuçtan hiç memnun değilim.
You are not in the least happy.
- Sen hiç mutlu değilsin.
You must be tired after a long day. No, not in the least.
- Uzun bir günün ardından yorgun olmalısın. Hayır, hiçbir şekilde.
Nobody can be a head coach of a soccer team without being a soccer player.
- Hiç kimse futbolcu olmadan bir futbol takımının teknik direktörü olamaz.
Nobody lives in this house.
- Bu evde hiç kimse yaşamıyor.
Whatever happens, I won't tell anybody about it.
- Ne olursa olsun, hiç kimseye bunun hakkında bir şey anlatmayacağım.
When he is drunk, he grumbles and fights. When he is sober, he lies on whatever comes to hand and says nothing.
- O sarhoşken, homurdanıyor ve kavga ediyor. O ayıkken, eline ne gelirse atıyor ve hiçbir şey söylemiyor.
He could not by any means tolerate the ghastly smell of rotting onion.
- O, hiçbir şekilde berbat çürüyen soğan kokusuna tahammül edemedi.
Death in no way differs from life.
- Ölüm hiç bir şekilde yaşamdan farklı değildir
It is in no way an easy job.
- Bu, hiç bir şekilde kolay bir iş değil.
Mary renounced her moral values and became a nihilist.
- Mary ahlaki değerlerini reddetti ve bir hiççi oldu.
No river in the world is longer than the Nile.
- Dünyada hiçbir nehir Nil'den daha uzun değildir.
Is there any home remedy for dust mites?
- Toz akarları için hiç ev çözümü var mı?
Don't you ever dust this place?
- Bu yerin hiç tozunu almıyor musun?
He hardly studies chemistry.
- O, neredeyse hiç kimya çalışmaz.
There was hardly anyone in the room.
- Odada hiç kimse yoktu.
Her explanation is by no means satisfactory.
- Onun açıklaması hiçbir şekilde tatmin edici değil.
Nick is by no means satisfied with the reward.
- Nic hiçbir şekilde ödülden memnun değil.
Do people ever accuse you of being superficial?
- İnsanlar seni hiç yüzeysel olmakla suçlar mı?
Mr. Thomas had no objection to Mr. White being elected chairman.
- Bay White'ın başkan seçilmesine Bay Thomas'ın hiç itirazı yoktu.
Have your ever followed the White Rabbit to its hole?
- Sen hiç beyaz tavşanı deliğine kadar izledin mi?
Why doesn't anybody answer?
- Neden hiç kimse cevaplamıyor?
Please don't tell anybody.
- Lütfen hiç kimseye söyleme.
No one shall be arbitrarily deprived of his property.
- Hiç kimse keyfi olarak mal ve mülkünden mahrum edilemez.
No one understands that.
- Onu hiç kimse anlamıyor.
There was hardly anyone in the room.
- Odada hiç kimse yoktu.
We will not tolerate anyone who engages in terrorism.
- Teröre bulaşan hiç kimseye müsamaha göstermeyeceğiz.
Nobody lives in this house.
- Bu evde hiç kimse yaşamıyor.
Mary has nobody to talk with, but she doesn't feel lonely.
- Mary'nin konuşacak hiç kimsesi yok fakat o kendini yalnız hissetmiyor.
You could at least take a shower.
- Hiç değilse duş alabilirsin.
I expected Tom to at least offer to help.
- Tom'un hiç olmazsa yardım önermesini umuyordum.
You could at least say thank you.
- Hiç olmazsa teşekkür ederim diyebilirsin.
None of us are perfect.
- Hiç birimiz mükemmel değiliz.
Any of them or none of them?
- Herhangi biri mi yoksa hiç biri mi?
None of you are going to be fired.
- Hiç biriniz kovulmayacaksınız.
None of Tom's classmates knew who his father was.
- Tom'un sınıf arkadaşlarından hiç birisi, onun babasının kim olduğunu bilmiyordu.
Neither of them looks happy.
- Onlardan hiç biri mutlu görünmüyor.
I don't think it's strange at all.
- Onun tuhaf olduğunu hiç de düşünmüyorum.
Tom has no classes at all on Monday.
- Tom'un pazartesi günü hiç dersi yok.
Do I annoy you? No, not at all.
- Sizi rahatsız ediyor muyum? Hayır, hiç de değil
Are you still mad at me? No, not at all.
- ''Bana hala kızgın mısın?'' ''Hayır hiç de değil.''
Do you mind my smoking here? No, not at all.
- Sizce burada sigara içmemin sakıncası var mı? Hayır, hiç değil.
Are you tired? No, not at all.
- Yorgun musun? Hayır, hiç değil.
It snowed for many days together.
- Hiç durmadan günlerce kar yağdı.
The stew was not half bad.
- Güveç hiç fena değildi.
No man is without his faults.
- Hiç kimse hatasız değildir.
No man received enough votes to win the nomination.
- Hiç kimse adaylığı kazanmak için yeterli oy almadı.
None can do it as good as Tom can.
- Hiç kimse onu Tom'un yapabildiği kadar iyi yapamaz.
A friend to all is a friend to none.
- Herkes için bir arkadaş hiç kimse için bir arkadaştır.
He is admittedly an able leader.
- O hiç kuşkusuz yetenekli bir lider.
She is a beauty, admittedly, but she has her faults.
- Hiç kuşkusuz o bir güzel, ama onun hataları var.
That car is no doubt in an awful condition.
- O araba hiç kuşkusuz korkunç bir durumda.
Tom didn't think he had a chance to succeed, but he at least wanted to give it a shot.
- Tom başarmak için bir şansı olduğunu düşünmüyordu fakat o hiç olmazsa bir fırsat vermek istedi.
We have to investigate the cause at any rate.
- Hiç olmazsa nedenini araştırmalıyız.
At any rate, it will be a good experience for you.
- Hiç olmazsa, bu sizin için iyi bir deneyim olacaktır.
I could hardly understand him.
- Ben onu hemen hemen hiç anlayamadım.
Your ideas are hardly practical.
- Sizin fikirleriniz hemen hemen hiç pratik değil.
I hardly ever take my dog for a walk.
- Köpeğimi hemen hemen hiç yürüyüşe götürmem.
I hardly ever use cash anymore.
- Artık hemen hemen hiç nakit kullanmıyorum.
Tom hardly ever watches TV.
- Tom neredeyse hiç TV izlemez.
Unfortunately I hardly speak any German.
- Ne yazık ki neredeyse hiç Almanca konuşamıyorum.
I could hardly understand him.
- Ben onu hemen hemen hiç anlayamadım.
Tom hardly ever listens to the radio.
- Tom hemen hemen hiç radyo dinlemez.
Tom scarcely ever gets any exercise.
- Tom hemen hemen hiç egzersiz yapmaz.