Everything was exciting to me when I visited Spain for the first time.
- İspanya'yı ilk ziyaretimde her şey beni heyecanlandırıyordu.
Ice hockey is an exciting sport.
- Buz hokeyi heyecanlandırıcı bir spordur.
Money doesn't excite me. It calms me.
- Para beni heyecanlandırmıyor. Beni sakinleştiriyor.
The game excited lots of people.
- Oyun çok sayıda insanı heyecanlandırdı.
His home run excited the crowd.
- Onun tur vuruşu kalabalığı heyecanlandırdı.
The sight of blood made her excited.
- Kanın görünüşü onu heyecanlandırdı.
He's thrilled with his new job.
- O, yeni işinde heyecanlanıyor.
My cat is thrilled with joy when she gets fish for dinner.
- Kedi akşam yemeği için balık aldığında sevinçten heyecanlandı.
He's thrilled with his new job.
- O, yeni işinde heyecanlanıyor.
Everybody was thrilled by his story.
- Herkes onun hikayesi tarafından çok heyecanlandı.