The election campaign of 1880 was not exciting.
- 1880 yılının seçim kampanyası heyecan verici değildi.
None of the games were exciting.
- Oyunların hiçbiri heyecan verici değil.
In the most thrilling moment, everyone looked very tense.
- En heyecanlı anda herkes çok gergin görünüyordu.
If the loser smiled the winner will lose the thrill of victory.
- Kaybeden gülümserse kazanan zaferin heyecanını kaybeder.
The excitement reached its peak.
- Heyecan doruk noktasına ulaştı.
When the excitement died down, the discussion resumed.
- Heyecan azalınca,tartışma devam etti.
The movie created a great sensation.
- Film büyük bir heyecan yarattı.
It was an overnight sensation.
- Bu bir gecelik heyecandı.
Tom got very agitated.
- Tom çok heyecanlandı.
Tom is still very agitated.
- Tom hâlâ çok heyecanlı.
The children played in the mud with enthusiasm.
- Çocuklar heyecanla çamurda oynadılar.
I don't share your enthusiasm.
- Ben de senin heyecanını paylaşmıyorum.
She didn't display any type of emotion.
- O herhangi tipte heyecan göstermedi.
Tom listened to what Mary had to say without showing any emotion.
- Tom Mary'nin söylemek zorunda olduğu şeyi herhangi bir heyecan göstermeden dinledi.
It was a dramatic moment.
- Heyecan verici bir andı.
You're still feverish.
- Sen hâlâ heyecanlısın.
The news is creating a stir.
- Haber heyecan yaratıyor.
The news caused a huge stir.
- Haber büyük bir heyecan yarattı.
What, you having bread again? I see you're still leading the same thrilling dietary life as ever.
- Ne, yine ekmek mi yiyorsun? Her zamanki gibi hâlâ aynı heyecan verici diyet yaşantısını sürdürüyorsun.
We had a thrilling time at the theme park.
- Biz tema parkında heyecan verici bir zaman geçirdik.
The news was sensational.
- Haber heyecan vericiydi.
That was a respectable performance, but it definitely wasn't sensational.
- Bu saygın bir performans oldu, ama kesinlikle heyecan verici değildi.