Tom tereddütle başını salladı.
- Tom nodded hesitantly.
Tom tereddütle gülümsedi.
- Tom smiled hesitantly.
Tom biraz kararsız görünüyordu.
- Tom seemed to be a little hesitant.
Bunu yapmakta kararsızım.
- I'm hesitant to do that.
Oraya tek başıma gitmek hakkında biraz tereddütlüyüm.
- I'm a little hesitant about going there by myself.
Tom'dan yardım isteme konusunda biraz tereddütlü olduğumu kabul etmek zorundayım.
- I have to admit I'm a little hesitant about asking Tom for help.
I am hesitant to recommend him as a manager because he has a short temper.