her'a

listen to the pronunciation of her'a
Englisch - Türkisch

Definition von her'a im Englisch Türkisch wörterbuch

her
ona

O, ona nerede yaşadığını sordu. - He asked her where she lived.

Muhabir: Ona bir kedi yavrusu aldınız mı? - Reporter: Did you buy her a kitten?

her majesty
Kraliçe hazretleri
her
dişil onun
her
kendine

O, sırrı kendine sakladı. - She kept the secret to herself.

Emi kendine yeni bir elbise ısmarladı. - Emi ordered herself a new dress.

her
dişil onu
her
ondan

O ondan daha akıllıdır. - He's smarter than her.

Herkes ondan iyi şekilde bahseder. - Everybody speaks well of her.

her
onun

Onun ailesi ile ilgili hiçbir şey bilmiyorum. - I don't know anything about her family.

Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi. - She promised to meet her at the coffee shop.

her
{z} dişil onu; ona; ondan; onun: He loves her. Onu seviyor. He looked at her. Ona baktı. They hated her. Ondan nefret ettiler. It pleased
her
kendisi

Yeni bir araba satın alması için babasına baskı yaptığında Catherine'nin bir art niyeti vardı; O, arabayı kendisinin sürebileceğini umuyordu. - Catherine had an ulterior motive when she urged her father to buy a new car. She hoped that she'd be able to drive it herself.

Ben, o kızın kendisine yeni bir görünüm vermek için saçını kestiğini düşünüyorum. - I think that girl cut her hair to give herself a new look.

her
(dişil) onu
her
onu

Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi. - He promised to meet her at the coffee shop.

Onu sevip sevmediğini bilmiyorum. - I don't know whether you like her or not.

hell with her
(deyim) canı cehenneme
her highness
ekselansları
her highness
altes
her
o
He/She can stew in his/her own juice!
k. dili Ne hali varsa görsün!
Her conscience pricked her
Vicdanı kendisini rahatsız etti
her bed
yatağında
take her at her word
sözüne güvenmek
Türkisch - Türkisch
(Osmanlı Dönemi) Erkeğiyle muhalata ettiğinde şevkinin şiddetinden hemen inzal eden kadın
(Osmanlı Dönemi) Küçük bir canavar
HER
(Osmanlı Dönemi) f. Bütün, hep, tamamen
HER
Tekil isimlere tamlayan görevinde getirilerek birer birer olarak, "...-in hepsi" anlamını verir: "Bir hafta, her gece çalışmak suretiyle hikâyesini bitirdi."- H. E. Adıvar
her halde
her halükarda
Englisch - Englisch

Definition von her'a im Englisch Englisch wörterbuch

HER-2
Receptor which is the target for the drug trastuzumab in chemotherapy
HER-2
Human Epidermal growth factor Receptor 2
Her Maj
Her Majesty
Her Majesty
A title of respect used when referring to a queen
Her Royal Highness
A title given to certain female members of a royal family, abbreviated HRH

Ladies and gentlemen, I present to you Her Royal Highness The Crown Princess Victoria.

he could be her father
One could be someone's parent, said of a man older than a woman
her
Belonging to her

This is her book.

her
The form of she used after a preposition or as the object of a verb; that woman, that ship, etc

The lady with the green feathers in her hat. A big Gainsborough hat. I am quite sure it was Miss Hartuff..

her ass
she

Her ass is always late.

her indoors
one's wife, especially a domineering one
her
High Efficiency Red
her
adv: here 32
her
The hard error rate is the frequency of errors caused by permanent physical defect in the memory system The hard error rate is usually much lower than the soft error rate
her
Sah'english | adronato
her
pron. specific female; possessive form of she
her
You use her to refer to a woman, girl, or female animal. I went in the room and told her I had something to say to her I really thought I'd lost her. Everybody kept asking me, `Have you found your cat?' Her is also a possessive determiner. Liz travelled round the world for a year with her boyfriend James
her
Of them; their
her
her WEAK STRONG Her is a third person singular pronoun. Her is used as the object of a verb or a preposition. Her is also a possessive determiner
her
{p} belonging to a female or woman
her heart failed her
her heart stopped beating, she became ill because of an unhealthy heart
robbed her of her innocence
raped a virgin
Türkisch - Englisch

Definition von her'a im Türkisch Englisch wörterbuch

her
every

Don't worry, everything will be OK. - Üzülmeyin, her şey düzelecek.

Do you study English every day? - Her gün İngilizce çalışıyor musun?

her biri
each

The principal presented each of the graduates with diploma. - Okul müdürü mezunların her birine diplomasını sundu.

She treated each of us to an ice cream. - O, her birimize bir dondurma ikram etti.

her yer
everywhere

She is an excellent scholar, and is recognized everywhere as such. - O, mükemmel bir bilim adamıdır, bu itibarla her yerde tanınır.

They looked everywhere for him, but couldn't find him anywhere. - Ona her yerde baktılar, ama hiçbir yerde bulamadılar.

her zaman
always

You're always singing. - Her zaman şarkı söylüyorsun.

I always get up at six. - Her zaman altıda kalkarım.

her şey
everything

Put everything in my basket. - Her şeyi sepetime koy.

Everything about him was grey. - Onun hakkında her şey griydi.

elinden her iş gelme
versatility
her ikisi
both

Tom and his sister are both students at this university. - Tom ve kız kardeşi her ikisi de bu üniversitede öğrenciler.

Both my parents are at home now. - Ebeveynlerimin her ikisi de şu an evdeler.

her ikiside
both

They are both unmarried. - Onların her ikiside evli değil.

her gün
every day

Do you study English every day? - Her gün İngilizce çalışıyor musun?

Every day they killed a llama to make the Sun God happy. - Onlar Güneş Tanrısı'nı mutlu etmek için her gün bir lama öldürdü.

her nasılsa
somehow

Somehow, he saved himself. - Her nasılsa kendini kurtardı.

Somehow, you look different today. - Her nasılsa, farklı görünüyorsun.

her bir
each

Each of the brothers has a car. - Erkek kardeşlerin her birinin bir arabası var.

The tickets are 1,000 yen each. - Biletlerin her biri 1.000 yen.

her şeye inanan
credulous
her
any

His daughter is eager to go with him anywhere. - Kızı onunla her yere gitmeye hevesli.

Open an image and select an image layout. Click Open for opening an image. Click Quit for quitting the program. Image Layout feature allows you to view in any layout. - Bir resim açın ve bir resim düzeni seçin. Bir resim açmak için Aça tıklatın. Programdan çıkmak için Çıkışı tıklatın. Resim Düzeni özelliği herhangi bir düzende göstermenize olanak tanır.

her
(Askeri) each

Brush your teeth after each meal. - Her yemekten sonra dişlerini fırçala.

The president appointed each man to the post. - Genel müdür her bir adamı görevine atadı.

her
all

All that glitters is not gold. - Parlayan her şey altın değildir.

Can you see anything at all there? - Orada herhangi bir şey görebiliyor musun?

her biri ayrı olarak
respectively
her
pan

She planted some pansies in the flower bed. - Çiçekliğe bazı hercai menekşeler dikti.

Everybody started to panic. - Herkes panik yapmaya başladı.

her
omni

Jane Goodall discovered that chimpanzees are omnivorous, not vegetarian. - Jane Goodall şempanzelerin her şeyi yediklerini, vejetaryen olmadıklarını keşfetti.

Some humans believe that there exists a god who is omniscient, omnipotent and omnipresent. - Bazı insanlar; her şeyi bilen, her şeye gücü yeten ve her yerde olan bir tanrının var olduğuna inanıyorlar.

her ihtimale karşı
keeping every possibility in mind; just in case
her ihtimale karşı
just in case
her yerde birden bulunan
ubiquitous
her yıl 25 Aralık tarihinde İsa'nın doğumunun kutlanıldığı Hristiyan bayramı
Christmas
her zaman olduğu gibi
as usual

Tom and Mary were wasting time, as usual. - Tom ve Mary her zaman olduğu gibi boşa zaman harcıyordu.

Deliveries will continue as usual. - Teslimatlar her zaman olduğu gibi devam edecek.

her iki
both

Both of my parents were brought up in the country. - Ebeveynlerimin her ikisi de ülkede yetiştirildiler.

Both my parents are at home now. - Ebeveynlerimin her ikisi de şu an evdeler.

her ne zaman
whenever

Whenever I go abroad, I suffer from jet lag and diarrhea. - Her ne zaman yurtdışına gitsem saat farkı ve ishalden rahatsız olurum.

Whenever my uncle comes, he brings some nice things for us. - Amcam her ne zaman gelse, o bizim için bazı güzel şeyler getirir.

her nasılsa
for some reason
her (bir)
every
her derde deva
panacea
her gün
daily

I speak English daily. - Her gün İngilizce konuşurum.

The patient was recovering daily. - Hasta her gün toparlanıyordu.

her gün işe trenle gidip gelen kimse
commuter
her iki cinse de uyan
unisex
her ne
any

Anyway, I did my best. - Her neyse, ben elimden geleni yaptım.

Anyway, I know you must be busy, so let me go. - Her neyse, ben sizin meşgul olmak zorunda olduğunuzu biliyorum, bu yüzden gideyim.

her nedense
for some reason

He looks blue for some reason. - O her nedense mavi görünüyor.

For some reason, I feel sleepy when I start studying. - Her nedense okumaya başladığımda kendimi uykulu hissediyorum.

her tarafta
all over
her türlü
every

Mary had every reason to be satisfied. - Mary'nin tatmin olmak için her türlü sebebi vardı.

He had every reason for doing so. - Öyle yapmak için her türlü nedeni vardı.

her zamanki gibi
as usual, as ever as
her şeye burnunu sokan
meddlesome
her şeye gücü yeten
almighty
her şeye inanma
credulity
her şeye kadir
almighty

Man is not as almighty as God. - İnsan Allah kadar her şeye kadir değildir.

her şeye rağmen
regardless
her şeye rağmen
for all that

I told her once and for all that I would not go shopping with her. - Ona bir kez söyledim ve her şeye rağmen onunla alışverişe gitmedim.

His story may sound false, but it is true for all that. - Onun hikayesi düzmece görünebilir fakat her şeye rağmen gerçektir.

her şeye çare bulur
resourceful
her
either

Do you know either of the two girls? - İki kızın her birini tanıyor musun?

I don't like either of them. - Ben, onlardan herhangi birini sevmiyorum.

her
(Bilgisayar) start every
her
soever
her
every single

One should take good care of every single thing. - Biri her şeye iyi bakmalı.

Every single word you say is a lie. - Söylediğin her söz bir yalan.

her
(Bilgisayar) recur every
her
(Bilgisayar) for all

That dispute has been settled once and for all. - O tartışma bir zamanlar karara bağlandı ve herkes için.

He was in favor of equality for all. - O, herkes için eşitliğin lehindeydi.

her
(Bilgisayar) refresh every
her (bir)
each
her akşam
every evening
her an
at any time

The tree is rotten and stone dead, and could fall at any time. - Ağaç çürük ve taş ölü, ve her an düşebilir.

Tom may come at any time. - Tom her an gelebilir.

her an
any moment

We may have a very severe earthquake any moment now. - Şu anda çok şiddetli bir deprem her an olabilir.

We are expecting him any moment. - Biz her an onu bekliyorduk.

her an
any day of the week
her an
at every turn
her ay
(Bilgisayar) monthly
her biri için
for each
her biri için
cum
her cuma
fridays
her daim
every time
her daim
always
her de
each time
her diğer
every other
her durum
any case
her gece
every night

Tom used to be drunk by this time every night. - Tom her gece bu zamanda sarhoş olurdu.

That couple gets soused nearly every night. - O çift neredeyse her gece içer.

her gün
day after day

In June, it rains day after day. - Haziranda her gün yağmur yağar.

He comes to see his sick friend day after day. - Her gün hasta arkadaşını görmeye geliyor.

her gün
(Ticaret) per diem
her günkü
routine
her günkü
diurnal
her günkü
day-to-day
her günkü
usual
her günkü
everyday

It's just an everyday thing. - O sadece her günkü bir şeydir.

her günkü
per diem
her hafta
each week
her hafta
per week
her hafta
every weekday
her halde
at discretion
her halde
anyhow
her halde
at any rate
her halde
by all manner of means
her ikisi
either

Tom! Do you realise that these sentences are very self-centred: They always either begin with or end with you! Even both! she reproached Tom. - Tom! Bu cümlelerin çok bencil olduğunun farkında mısın?: Onlar her zaman ya seninle başlıyor ya da seninle bitiyor! Hatta her ikisi! o, Tom'a serzenişte bulundu.

Either skillful or lazy. But not both. - Ya becerikli ya da tembel ama her ikisi değil.

her ikisi
both of them

He wants to eat both of them. - O, onların her ikisini de yemek istiyor.

I like both of them very much. - Onların her ikisini de çok seviyorum.

her ikisi de
both and
her ikisi de
both of

Both of his parents are well. - Anne ve babasının her ikisi de iyi.

Both of them are very cute. - Onların her ikisi de sevimli

her için
for each
her kim ise
no matter who
her kim ise
whoever
her kimse
whomever
her nasıl
however

What I most noticed about my Japanese high school, however, was the great respect shown by students toward their teachers. - Her nasılsa, Japon lisem hakkında en fazla fark ettiğim şey öğrenciler tarafından öğretmenlerine gösterilen büyük saygıydı.

her ne ise
at any rate
her ne ise
anyhow
her ne ise
whatever it is

Whatever it is, I'd like to know what Sami wants. - Her ne ise, Sami'nin ne istediğini bilmek isterim.

Whatever it is, I didn't do it. - O her ne ise, ben yapmadım.

her ne ise
anyway
her neyse
at any rate

At any rate, Ozawa hurriedly took off his raincoat and quickly put it on the naked girl's shoulders. - Her neyse, Ozawa aceleyle yağmurluğunu çıkardı ve hızlı bir şekilde çıplak kızın omuzlarına koydu.

At any rate, I'll go to college after graduating from high school. - Her neyse, ben liseden mezun olduktan sonra üniversiteye gideceğim.

her neyse
whatsoever
her neyse
(deyim) at least
her salı
tuesdays
her sene
every year
her sene
each year
her taraf
everywhere

We have people everywhere. - Her tarafta insanlar var.

I feel itchy everywhere. - Her tarafım kaşınıyor.

her tür
gamut of
her türlü
all kinds of

The athlete excelled in all kinds of sports. - Atlet her türlü sporda yükseldi.

She likes all kinds of sports. - O her türlü spor sever.

her türlü
whatever
her vakit
all through
her yer
every place
her yer
anywhere

They looked everywhere for him, but couldn't find him anywhere. - Ona her yerde baktılar, ama hiçbir yerde bulamadılar.

Tom can sleep anywhere. - Tom her yerde uyuyabilir.

her yer
everyplace
her yer
(deyim) up hill and down dale
her yerde
left right and centre
her yerde
no matter where
her yerde
everyplace
her yerde
anywhere

That kind of thing can't be found just anywhere. - O tür şey her yerde bulunamaz.

They looked everywhere for him, but couldn't find him anywhere. - Ona her yerde baktılar, ama hiçbir yerde bulamadılar.

her yerde
the world over
her yerde
here there and everywhere
her yerde
allover
her yerinde
all over

We travelled all over the country. - Biz ülkenin her yerinde seyahat ettik.

A lot of people want peace all over the world. - Dünyanın her yerinde çok sayıda insanlar barış istiyorlar.

her yol
everyway
her yöne
omnidirectional
her yöne
(Havacılık) omni directional
her yıl
yearly
her yıl
year in year out
her yıl için
per annum
her yıl olduğu gibi
like every year
her yıl yapılan
(Politika, Siyaset) per annum
her zaman
(deyim) for ever and a day
her zaman
in season and out of season
her zaman
at any time

An accident may happen at any time. - Bir kaza her zaman olabilir.

You can call me at any time. - Beni her zaman arayabilirsin.

her zaman
e'er
her zaman
forever

A good book is the best friend, now and forever. - İyi bir kitap, şimdi ve her zaman en iyi arkadaştır.

It feels like I've known you forever. - Seni her zaman tanıdım gibi geliyor.

her zaman
every time

Every time cigarettes go up in price, many people try to give up smoking. - Her zaman sigara fiyatları yükseliyor, çok sayıda insan sigara içmeyi bırakmaya çalışıyor.

Tom became tired of always having to pay the bill every time he went out with Mary. - Tom, Mary ile birlikte her çıkışında her zaman hesabı ödemek zorunda kalmaktan usandı.

her çeşit
whatever
her çeşit
gamut of
her şey
(Argo) lock, stock and barrel
her şeyden önce
start with
her şeyden önce
in the first place
her şeyden önce
(deyim) first things first
her şeyden önce
primarily
her şeyden önce
before hand
her şeyden önce
above all things
her tarafa
abroad
Her felakette bir hayır vardır
(Atasözü) Every cloud has a silver lining
Her inişin bir çıkışı her çıkışın bir inişi vardır
(Atasözü) Every declivity has an acclivity and every acclivity has a declivity
Her sakallıyı deden sanma
(Atasözü) All that glitters is not gold
her akşam üst üste
on top of each month
her düşünceden
anyone with any sense
her hakkı saklıdır
All rights are reserved
her koşulda
under all circumstancesin any condition
her zaman
always, for ever, forever, evermore
her şey yolunda
all good
her şeye yeniden başlayabilirsin
you can start all over
her şeye yeniden başlayabilirsin
you can start from scratch
her şeyin kötüs
everything kötüs
her şeyin ucuzunu arayan
Cheap call to everything that
her yokuşun bir inişi, her inişin bir yokuşu vardır
(Atasözü) All problems eventually get worked out
her zaman her yerde var olan
omnipresent
her'a

    Videos

    ... So I want to make sure to give her a call right ...
    ... Or, we've got to get her a new throat, or whatever. ...
Favoriten