We must start at once.
- Biz hemen başlamalıyız.
We may as well start at once.
- Bari hemen başlayalım.
We ate a hasty meal and left immediately.
- Acele bir yemek yedik ve hemen ayrıldık.
I can't reply your message immediately, for I can't type fast.
- Hızlı yazamadığım için mesajına hemen cevap veremiyorum.
Tom instantly regretted what he said.
- Tom söylediğine hemen pişman oldu.
We instantly became friends.
- Biz hemen arkadaş olduk.
Please make your reservations promptly.
- Lütfen hemen rezervasyonunuzu yaptırın.
What way do you vote, Matthew? Conservative, said Matthew promptly.
- Hangi şekilde oy veriyorsun, Matthew? Muhafazakar dedi Matthew hemen.
I can't reply your message immediately, for I can't type fast.
- Hızlı yazamadığım için mesajına hemen cevap veremiyorum.
Search and rescue operations began immediately.
- Arama ve kurtarma operasyonları hemen başladı.
Tom died almost instantaneously.
- Tom neredeyse hemen öldü.
Wait for me. I'll be back in no time.
- Beni bekle. Hemen döneceğim.
The firemen had the fire out in no time.
- İtfaiyeciler yangını hemen söndürdüler.
I'll be there the first thing in the morning.
- Sabah hemen orada olacağım.
I'll come to you straight away.
- Hemen sana geleceğim.
You're supposed to come home straight after school. You know that.
- Okuldan hemen sonra eve gelmen gerekiyor. Bunu biliyorsun.
Tom can eat just about anything.
- Tom hemen her şeyi yiyebilir.
Tom has a small farm just outside of Boston.
- Tom'un Boston'un hemen dışında küçük bir çiftliği var.
Mr Yoshida directed me to come at once.
- Bay Yoshida hemen gelmemi emretti.
There are merits and demerits to both your opinions so I'm not going to decide right away which to support.
- Her iki görüşün avantajları ve dezavantajları vardır bu yüzden hangisini destekleyeceğime hemen karar vermeyeceğim.
Call the doctor right away.
- Hemen doktoru arayın.
I told my wife to get ready in a hurry.
- Karıma hemen hazırlanmasını söyledim.
Call the doctor right away.
- Hemen doktoru arayın.
I plan to reply to his letter right away.
- Onun mektubunu hemen yanıtlamayı planlıyorum.
Tom died almost instantaneously.
- Tom neredeyse hemen öldü.
He'll be out at lunch now, so there's no point phoning straight away.
- O şimdi öğle yemeğinde dışarıda olacak, bu yüzden hemen aramamız bir işe yaramaz.
I want to talk to my lawyer straight away.
- Hemen avukatımla konuşmak istiyorum.
What way do you vote, Matthew? Conservative, said Matthew promptly.
- Hangi şekilde oy veriyorsun, Matthew? Muhafazakar dedi Matthew hemen.
Please make your reservations promptly.
- Lütfen hemen rezervasyonunuzu yaptırın.
We have exams right after summer vacation.
- Yaz tatilinden hemen sonra sınavlarımız var.
He came to see you right after you left.
- O, sen gittikten hemen sonra seni görmeye geldi.
He'll be out at lunch now, so there's no point phoning straight away.
- O şimdi öğle yemeğinde dışarıda olacak, bu yüzden hemen aramamız bir işe yaramaz.
My grandmother used to go out for a walk almost every day, but now she seldom, if ever, goes out.
- Büyükannem hemen hemen her gün bir yürüyüş için dışarı çıkardı fakat şimdi o nadiren, kırk yılda bir, dışarı çıkar.
They hired Tom on the spot.
- Onlar Tom'u hemen oracıkta tuttu.
I paid his wages on the spot.
- Maaşını hemen ödedim.
As soon as you see this E-mail please reply right away.
- Bu e-postayı görür görmez lütfen hemen cevapla.
As soon as the argument ended, I left the office forthwith.
- Tartışma sona erer ermez, ben hemen ofisten ayrıldım.
As soon as the argument ended, I left the office forthwith.
- Tartışma sona erer ermez, ben hemen ofisten ayrıldım.
Get ready for the trip at once.
- Hemen yolculuğa hazırlan.
We may as well start at once.
- Bari hemen başlayalım.
Almost all implementations of virtual memory divide the virtual address space of an application program into pages; a page is a block of contiguous virtual memory addresses.
- Hemen hemen tüm sanal bellek uygulamaları bir uygulama programının sanal adres alanını sayfalara böler; bir sayfa bitişik sanal bellek adreslerinden oluşan bir bloktur.
I have almost no appetite.
- Hemen hemen hiç iştahım yok.
Tom is just about as tall as you are.
- Tom hemen hemen senin kadar uzun.
Tom could be just about anywhere by now.
- Tom artık hemen hemen her yerde olabilr.
When I ask people what they regret most about high school, they nearly all say the same thing: that they wasted so much time.
- İnsanlara Lise yıllarında en çok pişman olduğunuz şey nedir? diye sorduğumda, hemen hemen hepsi aynı şeyi söylerler: Zamanımızın çoğunu boşa harcadık.
In America, my schedule is different and unique nearly every day.
- Amerika'da, benim programım hemen hemen her gün farklı ve benzersizdir.
Learning probably takes place in virtually every activity in which we take part.
- Öğrenme muhtemelen hemen hemen katıldığımız her faaliyette yer alır.
Tom hardly ever listens to the radio.
- Tom hemen hemen hiç radyo dinlemez.
I could hardly understand him.
- Ben onu hemen hemen hiç anlayamadım.
I cried myself to sleep almost every night.
- Hemen hemen her gece uyumak için ağladım.
Tom went drinking almost every night.
- Tom hemen hemen her gece içmeye gitti.
He has all but finished the work.
- Hemen hemen işi bitirdi.
The job is practically done.
- İş hemen hemen tamam.
Tom hates practically everyone.
- Tom hemen hemen herkesten nefret ediyor.
I hardly ever use cash anymore.
- Artık hemen hemen hiç nakit kullanmıyorum.
Tom hardly ever listens to the radio.
- Tom hemen hemen hiç radyo dinlemez.
Just about everyone came.
- Hemen hemen herkes geldi.
I can get used to just about anything.
- Hemen hemen her şeye alışabilirim.
Your ideas are hardly practical.
- Sizin fikirleriniz hemen hemen hiç pratik değil.
Tom hardly ever listens to the radio.
- Tom hemen hemen hiç radyo dinlemez.
Tom and Mary are as good as married.
- Tom ve Mary hemen hemen evlidir.
Without her glasses she was as good as blind.
- Gözlüksüz o hemen hemen kördür.
Tom hardly ever studies after 10:00 p.m.
- 10:00 sonra Tom hemen hemen hiç çalışmaz.
Tom hardly ever listens to the radio.
- Tom hemen hemen hiç radyo dinlemez.
Tom scarcely ever gets any exercise.
- Tom hemen hemen hiç egzersiz yapmaz.
We're getting out of here in a moment.
- Hemen şimdi buradan çıkıyoruz.
Masanın hemen önünde.
That's pretty much all you need to know.
- Bütün bilmen gereken hemen hemen bu.
The patient is much the same as yesterday.
- Hasta dünkü durumuyla hemen hemen aynı.
When I ask people what they regret most about high school, they nearly all say the same thing: that they wasted so much time.
- İnsanlara Lise yıllarında en çok pişman olduğunuz şey nedir? diye sorduğumda, hemen hemen hepsi aynı şeyi söylerler: Zamanımızın çoğunu boşa harcadık.
She has nearly no close friends.
- Hemen hemen hiç yakın dostu yoktur.
I barely know the city.
- Şehri hemen hemen hiç bilmiyorum.
Tom barely speaks to me anymore.
- Tom artık benimle hemen hemen hiç konuşmuyor.
That job is pretty much finished.
- O iş hemen hemen bitti.
Tom pretty much keeps to himself.
- Tom hemen hemen kendisi için saklar.
Scarcely had the rain stopped before a rainbow appeared.
- Bir gökkuşağı belirmeden önce, hemen hemen yağmur durmuştu.
Tom scarcely ever gets any exercise.
- Tom hemen hemen hiç egzersiz yapmaz.
The mother said little to the daughters.
- Anne kızlarına hemen hemen hiç bir şey söylemedi.
The mother said little to the sons.
- Anne oğullarına hemen hemen hiç bir şey söylemedi.
He barely speaks to me anymore.
- O artık benimle hemen hemen hiç konuşmuyor.
Tom barely speaks to me anymore.
- Tom artık benimle hemen hemen hiç konuşmuyor.
The party began shortly after midnight.
- Parti gece yarısından hemen sonra başladı.
Shortly after the accident, the police came.
- Kazadan hemen sonra polis geldi.
A man was seen acting suspiciously shortly before the explosion.
- Patlamadan hemen önce, şüpheli bir biçimde davranan bir adam görüldü.
Tom left to go fishing shortly before dawn.
- Tom şafaktan hemen önce balık tutmaya gitmek için ayrıldı.
Please come right now.
- Lütfen hemen şimdi gel.
I need to speak with Tom right now.
- Tom'la hemen şimdi konuşmam lâzım.
I'm coming to you just now.
- Hemen şimdi sana geliyorum.
Yes, but she left just now.
- Evet, ama o hemen şimdi gitti.
I was going to say that next.
- Onu hemen sonra söyleyecektim.
Heisei is next after the Showa era.
- Heisei, Showa döneminden hemen sonradır.
Tom scarcely ever gets any exercise.
- Tom hemen hemen hiç egzersiz yapmaz.
Almost all implementations of virtual memory divide the virtual address space of an application program into pages; a page is a block of contiguous virtual memory addresses.
- Hemen hemen tüm sanal bellek uygulamaları bir uygulama programının sanal adres alanını sayfalara böler; bir sayfa bitişik sanal bellek adreslerinden oluşan bir bloktur.
Learning probably takes place in virtually every activity in which we take part.
- Öğrenme muhtemelen hemen hemen katıldığımız her faaliyette yer alır.
Pavlov rang a bell just before he fed his dogs.
- Pavlov köpeklerini beslemeden hemen önce zil çalardı.
How many times do I have to tell you not to eat candy just before dinner?
- Akşam yemeğinden hemen önce şekerleme yememeni sana kaç kez söylemek zorundayım.