hemen

listen to the pronunciation of hemen
Türkisch - Englisch
at once

We must start at once. - Biz hemen başlamalıyız.

We may as well start at once. - Bari hemen başlayalım.

immediately

I go into the store, and who do I see? An American friend, who immediately begins to tell me what has been going on with him since we last met. - Mağazaya gidiyorum ve kimi görüyorum? Onunla son kez buluştuğumuzdan beri kendisinde neler gittiğini bana hemen anlatmaya başlayan bir Amerikan arkadaşımı.

We ate a hasty meal and left immediately. - Acele bir yemek yedik ve hemen ayrıldık.

instantly

I was instantly attracted to her. - Ondan hemen etkilendim.

Tom knew instantly that something was wrong. - Tom bir şeylerin yanlış olduğunu hemen bildi.

prompt

What way do you vote, Matthew? Conservative, said Matthew promptly. - Hangi şekilde oy veriyorsun, Matthew? Muhafazakar dedi Matthew hemen.

Please make your reservations promptly. - Lütfen hemen rezervasyonunuzu yaptırın.

immediate

I go into the store, and who do I see? An American friend, who immediately begins to tell me what has been going on with him since we last met. - Mağazaya gidiyorum ve kimi görüyorum? Onunla son kez buluştuğumuzdan beri kendisinde neler gittiğini bana hemen anlatmaya başlayan bir Amerikan arkadaşımı.

Search and rescue operations began immediately. - Arama ve kurtarma operasyonları hemen başladı.

almost, nearly; about, around: O saatte sokaklarda hemen kimse yoktu. At that hour almost no one was out in the streets. Bu kitaplık bana hemen elli bin liraya mal oldu. This bookcase cost me about fifty thousand liras
directly
instantaneously

Tom died almost instantaneously. - Tom neredeyse hemen öldü.

in no time

The firemen had the fire out in no time. - İtfaiyeciler yangını hemen söndürdüler.

Wait for me. I'll be back in no time. - Beni bekle. Hemen döneceğim.

in two ticks
erelong
in two shakes
first thing

I'll be there the first thing in the morning. - Sabah hemen orada olacağım.

straight

You were supposed to come home straight after school. You knew that. - Okuldan hemen sonra eve gelmen gerekiyordu. Bunu biliyordun.

I'll come to you straight away. - Hemen sana geleceğim.

(Bilgisayar) immediate only
(deyim) hell for leather
on the nail
just

The city hall is just around the corner. - Belediye binası hemen köşede.

Tom can eat just about anything. - Tom hemen her şeyi yiyebilir.

direct

Mr Yoshida directed me to come at once. - Bay Yoshida hemen gelmemi emretti.

right off the bat
plunge into
right

Call the doctor right away. - Hemen doktoru arayın.

The company is owned by a group of entrepreneurs who started it right after the war. - Şirket savaştan hemen sonra başlayan bir grup girişimci tarafından alındı.

without any delay
like a shot
on the spur of the moment
(Konuşma Dili) here and now
in a twinkling
(deyim) in a hurry

I told my wife to get ready in a hurry. - Karıma hemen hazırlanmasını söyledim.

on-the-spot
in two shakes of a lamb's tail
(Konuşma Dili) in the heat of the moment
away

I plan to reply to his letter right away. - Onun mektubunu hemen yanıtlamayı planlıyorum.

She said she would be back right away. - O, hemen geri döneceğini söyledi.

without further ado
immidiately
forthright
(Konuşma Dili) at the drop of a hat
as soon as possible
in a snap
in a minute
at a word
soonish
the moment
instantaneous

Tom died almost instantaneously. - Tom neredeyse hemen öldü.

(Konuşma Dili) off the bat
drop
on the very spot
straight away

You should clean that cut straight away, you don't want to get an infection! - O kesiği hemen temizlemelisin, enfeksiyon kapmak istemezsin!

I'll come to you straight away. - Hemen sana geleceğim.

(Konuşma Dili) on the heels of
presently
at no time
this very moment
(Hukuk) promptly

Please make your reservations promptly. - Lütfen hemen rezervasyonunuzu yaptırın.

What way do you vote, Matthew? Conservative, said Matthew promptly. - Hangi şekilde oy veriyorsun, Matthew? Muhafazakar dedi Matthew hemen.

right after

Exams are right after summer vacation. - Sınavlar yaz tatilinden hemen sonradır.

He came to see you right after you left. - O, sen gittikten hemen sonra seni görmeye geldi.

now

It may seem like a crazy idea, but I think we should go visit Tom and Mary right now. - Bu çılgınca bir fikir gibi görünebilir fakat sanırım hemen şu anda Tom'u ve Mary'i ziyaret etmeye gitmeliyiz.

May I do it right now? - Onu hemen yapabilir miyim?

on the verge of, just about to: Aslan hemen kafesten kaçıyordu ki yakaladılar. The lion was just about to escape from the cage when they caught him
in short order
on the spot

I can't make a decision on the spot. I'll have to talk to my boss first. - Hemen bir karar veremem. Önce patronumla konuşmam gerekecek.

They hired Tom on the spot. - Onlar Tom'u hemen oracıkta tuttu.

as soon as

As soon as the argument ended, I left the office forthwith. - Tartışma sona erer ermez, ben hemen ofisten ayrıldım.

As soon as you see this E-mail please reply right away. - Bu e-postayı görür görmez lütfen hemen cevapla.

right of the bat
out of hand
on the instant
outright
forthwith

As soon as the argument ended, I left the office forthwith. - Tartışma sona erer ermez, ben hemen ofisten ayrıldım.

right now, right away, at once, immediately, instantly, directly, forthwith, straightaway; nearly, almost
right now; right away, at once, immediately
in a jiffy
always, continually
anon
once

Get ready for the trip at once. - Hemen yolculuğa hazırlan.

We may as well start at once. - Bari hemen başlayalım.

instanter
hemen hemen
almost

I have almost no appetite. - Hemen hemen hiç iştahım yok.

Almost all implementations of virtual memory divide the virtual address space of an application program into pages; a page is a block of contiguous virtual memory addresses. - Hemen hemen tüm sanal bellek uygulamaları bir uygulama programının sanal adres alanını sayfalara böler; bir sayfa bitişik sanal bellek adreslerinden oluşan bir bloktur.

hemen hemen
about

I can get used to just about anything. - Hemen hemen her şeye alışabilirim.

Tom could be just about anywhere by now. - Tom artık hemen hemen her yerde olabilr.

hemen hemen
nearly

When I ask people what they regret most about high school, they nearly all say the same thing: that they wasted so much time. - İnsanlara Lise yıllarında en çok pişman olduğunuz şey nedir? diye sorduğumda, hemen hemen hepsi aynı şeyi söylerler: Zamanımızın çoğunu boşa harcadık.

In America, my schedule is different and unique nearly every day. - Amerika'da, benim programım hemen hemen her gün farklı ve benzersizdir.

hemen hemen
virtually

Learning probably takes place in virtually every activity in which we take part. - Öğrenme muhtemelen hemen hemen katıldığımız her faaliyette yer alır.

hemen ardından
right after
hemen hemen hiç
hardly

It's hardly raining at all. - Hemen hemen hiç yağmur yağmıyor.

I could hardly understand him. - Ben onu hemen hemen hiç anlayamadım.

hemen hemen tam
substantial
hemen hemen
nigh

Tom went drinking almost every night. - Tom hemen hemen her gece içmeye gitti.

I cried myself to sleep almost every night. - Hemen hemen her gece uyumak için ağladım.

hemen hemen
all but

He has all but finished the work. - Hemen hemen işi bitirdi.

hemen hemen
practically

The job is practically done. - İş hemen hemen tamam.

Tom comes here practically every day. - Tom hemen hemen her gün buraya gelir.

hemen hemen
1. almost, very nearly. 2. pretty soon, in a little while, shortly
hemen hemen aynı
closely
hemen hemen hiç
hardly ever

Tom hardly ever speaks to me anymore. - Tom artık benimle hemen hemen hiç konuşmuyor.

Tom hardly ever listens to the radio. - Tom hemen hemen hiç radyo dinlemez.

hemen olan
instant
hemen dönecek
(Bilgisayar) be right back
hemen anında
readily
hemen ardından
with this
hemen ardından
(Konuşma Dili) on the heels of
hemen arkasından
(Konuşma Dili) on the heels of
hemen başlangıç
(Bilgisayar) immediate start
hemen emri
(Ticaret) immediate order
hemen ertesi gün
very next day
hemen hemen
quasi
hemen hemen
close on
hemen hemen
(Konuşma Dili) just on
hemen hemen
just about

I can get used to just about anything. - Hemen hemen her şeye alışabilirim.

Tom plays table tennis just about every day. - Tom hemen hemen her gün masa tenisi oynar.

hemen hemen
(Latin) prope
hemen hemen
quasi-
hemen hemen
sub-
hemen hemen
well-nigh
hemen hemen
close to
hemen hemen
hardly

I could hardly understand him. - Ben onu hemen hemen hiç anlayamadım.

It's hardly raining at all. - Hemen hemen hiç yağmur yağmıyor.

hemen hemen
as good as

Without her glasses she was as good as blind. - Gözlüksüz o hemen hemen kördür.

Tom and Mary are as good as married. - Tom ve Mary hemen hemen evlidir.

hemen hemen
nine times out of ten
hemen hemen
next to
hemen hemen aynı
pretty much the same
hemen hemen aynı
almost the same
hemen hemen aynı
no better than
hemen hemen duruk
(Bilgisayar,Teknik) quasistatic
hemen hemen eşit
close
hemen hemen hiç
little or nothing
hemen hemen hiç
next to nothing
hemen hemen kesin
almost surely
hemen hemen kesin
as good as
hemen hepsi
almost all
hemen hiç
hardly

I could hardly understand him. - Ben onu hemen hemen hiç anlayamadım.

Tom hardly ever studies after 10:00 p.m. - 10:00 sonra Tom hemen hemen hiç çalışmaz.

hemen hiç
scarcely

Tom scarcely ever gets any exercise. - Tom hemen hemen hiç egzersiz yapmaz.

hemen istekle
at the drop of a hat
hemen kabul etmek
jump at
hemen kayıt
(Bilgisayar) online registration
hemen memen hiç
hardly ever
hemen oracıkta
on the spot
hemen parlayan
short-tempered
hemen yanında
next to
hemen yanındaki
next to
hemen yapılan
prompt
hemen yarat
(Bilgisayar) create soon
hemen önceki
next but one
hemen öncesinde
(deyim) on the eve of
hemen şimdi
this moment
hemen şimdi
in a moment

We're getting out of here in a moment. - Hemen şimdi buradan çıkıyoruz.

hemen arkasından gelmek
To come from behind
hemen geliyorum
Coming soon
hemen hemen
Almost, nearly, barely, pretty much, practically, about, all but, half, much, near, nigh, at close quarters, scarcely, well nigh
hemen çevir
immediate translation
hemen çevir
translate now
hemen önünde
Right in front

Masanın hemen önünde.

hemen alabilir miyim
Can I have it right away
hemen ardından
shortly after
hemen başlangıçta
right from the start
hemen dönerim
i´ll be right back
hemen dönüyorum
brb (be right back)
hemen gelirim
i´ll be right back
hemen geliyorum
will be there in a second
hemen gelmek
supervene
hemen güncelleştir
(Bilgisayar) update soon
hemen hemen
much

That's pretty much all you need to know. - Bütün bilmen gereken hemen hemen bu.

That job is pretty much finished. - O iş hemen hemen bitti.

hemen hemen
half
hemen hemen
almost, nearly, practically, about, all but, close on
hemen hemen
near

Tropical rainforests are located near the equator, where it's almost always warm and wet. - Tropikal yağmur ormanları hemen hemen her zaman sıcak ve nemli olan ekvator yakınında yer alırlar.

In America, my schedule is different and unique nearly every day. - Amerika'da, benim programım hemen hemen her gün farklı ve benzersizdir.

hemen hemen
at close quarters
hemen hemen
barely

It barely ever rains here. - Burada hemen hemen hiç yağmur yağmaz.

He barely speaks to me anymore. - O artık benimle hemen hemen hiç konuşmuyor.

hemen hemen
well nigh
hemen hemen
pretty much

That was pretty much perfect. - O hemen hemen mükemmeldi.

That's pretty much all you need to know. - Bütün bilmen gereken hemen hemen bu.

hemen hemen
scarcely

Scarcely had the rain stopped before a rainbow appeared. - Bir gökkuşağı belirmeden önce, hemen hemen yağmur durmuştu.

Tom scarcely ever gets any exercise. - Tom hemen hemen hiç egzersiz yapmaz.

hemen hemen aynı
much of a muchness
hemen hemen hiç
little

The mother said little to the daughters. - Anne kızlarına hemen hemen hiç bir şey söylemedi.

The mother said little to the sons. - Anne oğullarına hemen hemen hiç bir şey söylemedi.

hemen hemen hiç
barely

He barely speaks to me anymore. - O artık benimle hemen hemen hiç konuşmuyor.

I barely know the city. - Şehri hemen hemen hiç bilmiyorum.

hemen işini bitirmek
give smb. a short shrift
hemen kabul etmek
snap up
hemen kapatmayın lütfen
Don't hang up yet please
hemen kesilip kızartılan tavuk
spatchcock
hemen olan
instantness
hemen sadede
get straight to the point
hemen satılmak
(Ticaret) be sold readily
hemen sinirlenmek
fly into a temper
hemen sonra
eftsoon
hemen sonra
(deyim) after a bit
hemen sonra
1. immediately afterwards. 2. immediately after, right after
hemen sonra
shortly after

The party began shortly after midnight. - Parti gece yarısından hemen sonra başladı.

Shortly after the accident, the police came. - Kazadan hemen sonra polis geldi.

hemen teslim edilen
prompt
hemen teslim edilen
spot
hemen teslim edilen mallar
spot goods
hemen teslim edilen mallar
spots
hemen teslim fiyatı
spot price
hemen uzaklaşmak
scat
hemen yakınında
at one's foot
hemen yapmamak
be slow to
hemen yerleşim
immediate settlement
hemen ödemak
plank down
hemen öfkelenmek
fly into a temper
hemen önce
shortly before

A man was seen acting suspiciously shortly before the explosion. - Patlamadan hemen önce, şüpheli bir biçimde davranan bir adam görüldü.

Tom left to go fishing shortly before dawn. - Tom şafaktan hemen önce balık tutmaya gitmek için ayrıldı.

hemen şimdi
right now

I want you to leave right now. - Hemen şimdi ayrılmanı istiyorum.

I need to speak with Tom right now. - Tom'la hemen şimdi konuşmam lâzım.

hemen şimdi
at once, straightaway
hemen şimdi
just now

Dad just now went out. - Babam hemen şimdi dışarı çıktı.

Yes, but she left just now. - Evet, ama o hemen şimdi gitti.

hemen hemen
wellnigh
hemen sonra
next

Heisei is next after the Showa era. - Heisei, Showa döneminden hemen sonradır.

I was going to say that next. - Onu hemen sonra söyleyecektim.

hemen hiç
scarcely ever

Tom scarcely ever gets any exercise. - Tom hemen hemen hiç egzersiz yapmaz.

hemen hemen
virtual

Almost all implementations of virtual memory divide the virtual address space of an application program into pages; a page is a block of contiguous virtual memory addresses. - Hemen hemen tüm sanal bellek uygulamaları bir uygulama programının sanal adres alanını sayfalara böler; bir sayfa bitişik sanal bellek adreslerinden oluşan bir bloktur.

Learning probably takes place in virtually every activity in which we take part. - Öğrenme muhtemelen hemen hemen katıldığımız her faaliyette yer alır.

hemen hemen
pretty well
hemen hiç
almost no
hemen öde
plank down
acele eden. hemen
hurried. immediately
hemen hemen
more or less
hemen hemen
pretty much/well
hemen önce
just before

I feed my dog just before I eat dinner. - Akşam yemeğini yemeden hemen önce köpeğimi beslerim.

Tom usually goes to bed just before midnight. - Tom genellikle gece yarısından hemen önce yatmaya gider.

boyacı küpü değil ki (hemen daldırıp çıkarasın)
(Konuşma Dili) It's not a simple matter
bu koliyi hemen gönderir misiniz
Would you please send this parcel as quickly as possible
bu küçük paketi hemen gönderir misiniz
Would you please send this package as quickly as possible
bu mektubu hemen gönderir misiniz
Would you please send this letter as quickly as possible
durumu hemen kavramak
keep one's wits about one
hemen hemen
next door to
hemen hemen
next
hemen hemen
{k} pretty nearly/well
hemen hemen
{s} proximate
hemen öde
plankdown
kesip hemen kızartmak
(tavuk) spatchcock
lütfen hemen cevaplayın
please reply asap
lütfen hemen polisi arayın
Please call the police immediately
midesi hemen bulanan
squeamish
paraşütü hemen açmadan atlama
skydiving
paraşütü hemen açmadan atlayan kimse
skydiver
peşin ödeyerek hemen teslim alma
cash-and-carry
Türkisch - Türkisch
Aşağı yukarı: "Hayır, yalnız ben değilim onu beğenmeyen, sevmeyen, hemen kimse beğenmiyor o şairi, sevmiyor."- N. Ataç
Yalnız, sadece
Aşağı yukarı; yalnız, sadece
Hiç vakit geçirmeden, gecikmeden, çabucak
hoppadak
hemen hemen
Nerede ise, az zaman sonra: "Hemen hemen hepsi vatana döndüler."- B. Felek
hemen hemen
Tam değilse bile ona pek yakın
hemen hemen
Nerede ise, az zaman sonra