Kafasını erkeğin omuzuna koymuş olan kız şaşkın şaşkın etrafına bakındı.
- The girl, who had her head on the boy's shoulder, looked around in surprise.
Bir fincan kahve kafamı aydınlattı.
- A cup of coffee cleared my head.
Teksirci-kopyacı tayfasının kellesi vurula.
- Off with the head of duplicate-mongers.
Belge tüm bölüm başkanlarına dağıtıldı.
- The document was distributed to all department heads.
Bir doktor, başkanın kafasındaki kurşunu çıkarmaya çalıştı.
- A doctor tried to remove the bullet from the president's head.
Batılı ülkeler doları güçlendirmek için baş başa verip düşünüyorlar.
- Western nations have to put their heads together to strengthen the dollar.
Soğuk Moskova kışlarında kendi başına şapka takmak en iyisidir.
- It's best to wear a cap on your head during the cold Moscow winters.
Eve geri yönelmek zorundayım.
- I've got to head back home.
Tel Aviv'e gitmek için bugün Kahire'den ayrılıyorlar.
- They are leaving Cairo today heading for Tel Aviv.
Bak, kimse kafana bir silah doğrultmuyor. Eğer istemiyorsan gitmek zorunda değilsin.
- Look, no one's pointing a gun to your head. You don't have to go if you don't want to.
Ana merkezlerimiz Boston'da.
- Our headquarters are in Boston.
Tepeden tırnağa çamurla kaplıydı.
- He was covered with mud from head to foot.
Tepeden tırnağa sırılsıklam olmuştu.
- She was soaked from head to foot.
Turalar ben kazanırım, yazılar sen kaybedersin.
- Heads I win, tails you lose.
Tom'un konuşması çift anlamlı sözlerle doluydu. Bunların çoğunu seyirci anlamadı.
- Tom's speech was full of double entendres, most of which went over his audience's head.
Onların hepsinin, kolları, bacakları, ve kafaları var,onlar yürürler ve konuşurlar, ama şimdi onlara farklı yapmak isteyen bir şey var.
- They all have arms, legs, and heads, they walk and talk, but now there's SOMETHING that wants to make them different.
Herkes bu sabahki haber başlıklarından memnundu.
- Everyone was delighted by this morning's headlines.
Tom genellikle sadece başlıkları okur.
- Tom usually only reads the headlines.
Tom eşyalarını topladı ve kapıya yöneldi.
- Tom gathered his belongings and headed for the door.
Tom kapıdan dışarıya yöneldi.
- Tom headed out the door.
Jim'in başında beyaz bir şapkası var.
- Jim has a white hat on his head.
Soğuk Moskova kışlarında kendi başına şapka takmak en iyisidir.
- It's best to wear a cap on your head during the cold Moscow winters.
Batılı ülkeler doları güçlendirmek için baş başa verip düşünüyorlar.
- Western nations have to put their heads together to strengthen the dollar.
Bu düşünce daha önce hiç aklıma gelmemişti.
- This idea has never entered my head before.
Şimdi yola çıkmak zorundayım.
- I have to head out now.
Yola çıkmak üzereydim.
- I was about to head out.
Yüksek sesli matkap, kocasına baş ağrısı verdi.
- The loud drill gave her husband a headache.
Onun akıllı olduğunu kabul ediyorum ama o her zaman karşısındakinin anlayamayacağı şekilde konuşmak zorunda mı?
- I admit he's smart, but does he have to talk over everyone's heads all the time?
Sen akıllı ve zeki birisin.
- You've got a good head on your shoulders.
Onların hepsinin, kolları, bacakları, ve kafaları var,onlar yürürler ve konuşurlar, ama şimdi onlara farklı yapmak isteyen bir şey var.
- They all have arms, legs, and heads, they walk and talk, but now there's SOMETHING that wants to make them different.
Hiç kimse futbolcu olmadan bir futbol takımının teknik direktörü olamaz.
- Nobody can be a head coach of a soccer team without being a soccer player.
O, pazarlama bölümünün yöneticisidir.
- He's the head of the marketing department.
O her zaman sınıfının zirvesinde oldu.
- She has always been at the head of her class.
Son püskürmede 50'den fazla kişi öldü. Volkanik kayalar bazı kurbanların başına çarptı.
- More than 50 people died from the recent eruption. Volcanic rocks struck some victims in the head.
Eğer çekici bir kişiliğe sahip olmak istiyorsanız, omuzlarınızda iyi bir kafaya sahip olmalısınız.
- If you want to have an attractive personality, you need to have a good head on your shoulders.
Okul müdürü kazananlara ödüllerini sunacak.
- The headmaster will present the winners their prize.
Tom Boston'daki genel müdürlüğe transfer edildi.
- Tom was transferred to the head office in Boston.
Tom Boston'daki bir restoranda baş şeftir.
- Tom is the head chef at a restaurant in Boston.
Tom, Mary'nin başının altına bir yastık koydu.
- Tom put a pillow under Mary's head.
Bir yere mi gidiyorsun?
- Are you heading somewhere?
Geceleri korna kullanmaktan kaçınılmalı. Gece onun yerine farları yak.
- Using the horn at night should be avoided. At night, flash the headlights instead.
She gave great head.
Be careful when you pet that dog on the head; it may bite.
lacrosse The top part of a lacrosse stick that holds the ball.
Who heads the board of trustees?.
Pour me a fresh beer; this one has no head.
The hutch now looks like a “Turkish bath,” and the heads have their arms around one another, passing the pipe and snapping their fingers as they sing Smokey Robinson's “Tracks of My Tears” into the night.
During meetings, the supervisor usually sits at the head of the table.
The expedition followed the river all the way to the head.
Tap the head of the drum for this roll.
The head cook.
Give me a head of lettuce.
We will consider performance issues under the head of future improvements.
I'm fed up working for a boss. I'm going to head out on my own, set up my own business.
he took them seriously, too, just as seriously as he took the ‘head’ that followed after drink.
The salmon are first headed and then scaled.
head wind.
I've got to go to the head.
Let the engine build up a good head of steam.
Police arrested the head of the gang in a raid last night.
The heads of your tape player need to be cleaned.
He has no head for heights.
What does it say on the head of the page?.
they shot 20 head of quail.
This song keeps going through my head.
Admission is three dollars a head.
Because you got them all right, you can go to the head.
These isses are going to come to a head today.
planting the hedges increased the head of quail and doves.
We are having a difficult time making head against this wind.