hayalci

listen to the pronunciation of hayalci
Türkisch - Englisch
dreamy
visionary
dreamer, castle-builder, builder of castles in the air, fantast
wool gathering
fanciful
puppeteer (of a shadow show)
dreamer, daydreamer; dreamy, visionary, fanciful
imaginative
stargazer
inclined to fantasize, dreamy
daydreamer

He's just a daydreamer. - O sadece bir hayalci.

romantic
hayal
imagination

Music feeds our imagination. - Müzik bizim hayal gücümüzü besler.

Knowing is nothing, imagination is everything. - Bilmek bir şey değildir, hayal gücü her şeydir.

hayal
dream

I dream of going to Lithuania and living there. - Litvanya'ya gitmeyi ve yaşamayı hayal ediyorum.

Dreams are the touchstones of our characters. - Hayaller kişiliklerimizin mihenktaşıdır.

hayal
{i} fancy

I never for a moment imagined I'd be able to afford to live in such a fancy house. - Böyle süslü bir evde yaşayabileceğimi bir an bile asla hayal etmedim.

A dragon is a creature of fancy. - Bir ejderha hayali bir yaratıktır.

hayâl
{i} daydream

Tom was daydreaming in class. - Tom sınıfta hayal kuruyordu.

Tom often daydreams in class. - Tom sınıfta sık sık hayallere dalar.

hayal
fantasy

The inactive child is far more inclined to live in a world of fantasy. - Durgun olan çocuk bir hayal dünyasında yaşamaya daha meyillidir.

Can't you divorce fantasy from reality? - Hayali gerçekten ayıramıyor musun?

hayal
vision

Chaplin was visionary. - Chaplin hayalperestti.

hayal
conceive
hayal
wishful thinking

This business plan of yours seems almost too optimistic. All I can say is I hope it's more than just wishful thinking. - Senin bu iş planı neredeyse çok iyimser görünüyor. Bütün söyleyebileceğim onun bir boş hayalden daha fazlası olduğunu ummamdır.

hayal
flight of fancy
hayal
castle in the air
hayal
fiction
hayal
(Bilgisayar) mystify
hayal
castle in spain
hayal
(Teknik,Televizyon) ghost image
hayal
(deyim) day dream
hayal
(Konuşma Dili) air castle
hayal
make-believe

My daughter has a make-believe friend. - Kızımın hayali bir arkadaşı var.

hayal
{i} delusion

Tom is completely delusional. - Tom tamamen hayal görüyor.

Tom said that Mary was delusional. - Tom Mary'nin hayal dünyasında yaşayan olduğunu söyledi.

hayal
dreamy
hayal
daydream

I waste a lot of time daydreaming. - Hayal kurarak bir sürü zamanı boşa harcarım.

Tom often daydreams in class. - Tom sınıfta sık sık hayallere dalar.

hayal
simulacrum
hayal
romance
hayal
reverie
hayal
reflection
hayal
phantasm
hayal
image

I think the devil doesn't exist, but man has created him, he has created him in his own image and likeness. - Şeytanın var olmadığını düşünüyorum, bence insanlık onu yarattı,kendi hayalinde ve tasvirinde

I could not image how cruel he was at that time. - Ben onun o zaman ne kadar acımasız olduğunu hayal edemiyordum.

hayal
pie in the sky
hayal
castle

As he walked along, his brain was busy planning hundreds of wonderful things, building hundreds of castles in the air. - O yürürken onun beyni yüzlerce harika şeyler planlamakla, yüzlerce hayaller kurmakla meşguldü.

hayal
pipe dream
hayal
dreamed of
hayal
shadow, indistinct image
hayal
shadow show
hayal
dream, fantasy, daydream; image; reflection; fancy, imagination; spectre, phantom; pipe dream
hayal
bubble

During the bubble, people dreamt of a life of leisure. - Hayal sırasında, insanlar rahat bir hayatı hayal ettiler.

hayal
ghost, vision, apparition
hayal
waking dream
hayal
spectre [Brit.]
hayal
illusion

Man is born without teeth, without hair, and without illusions. And he dies the same way: without teeth, without hair, and without illusions. - İnsanlar dişleri olmadan, saçları olmadan, hayalleri olmadan doğarlar. Ve aynı şekilde ölürler: dişleri olmadan, saçları olmadan ve hayalleri olmadan.

Everything is just an illusion. - Her şey bir hayalden ibaret.

hayal
flat figure used in a shadow show
hayal
phantasy
hayal
image, reflection
hayal
shadow

Do ghosts have shadows? - Hayaletlerin gölgeleri var mı?

hayal
specter
hayal
imagined thing, vision, fancy; fantasy; dream; daydream
hayal
illusiveness
hayal
{i} phantom

The Phantom slowly, gravely, silently, approached. - Hayalet yavaş yavaş, ciddi, sessizce yaklaştı.

hayal
eidolon
hayal
imagery
hayal
{i} spectre
hayal
species
hayal
shape

I woke up in the middle of the night and saw a strange, scary shape on my bed. - Gecenin ortasında uyandım ve yatağımda garip, korkunç bir hayalet gördüm.

hayal
hallunication
hayal
pink elephant
hayal
castles in the air
hayal
castles in spain
Türkisch - Türkisch
Bir şeyi gerçekleşmiş gibi kabul edip zihninde tasarlayan kimse
Hayale kapılan, hayal kuran, hayalperest: "Bizim kız biraz hayalci, biraz romantik, biraz çokça duygun olsaydı, belki başka şeyler de öğrenecekti."- M. Ş. Esendal
Karagöz oynatan kimse, hayalî
Hayale kapılan, hayal kuran, hayalperest
ütopist
HAYAL
(Osmanlı Dönemi) (C.: Hayâlât) Zihnen tasarlanan şey. Hakikatı bilinmeyip akılla tasarlanan veya gölgeli görünen şey
HAYAL
(Osmanlı Dönemi) Asıl olmayan ve akıldan geçen fikir
hayal
Zihinde tasarlanan, canlandırılan ve gerçekleşmesi özlenen şey, düş, imge, hülya
hayal
İmge
hayal
Zihinde tasarlanan, canlandırılan ve gerçekleşmesi özlenen şey, düş, imge, hülya: "Mustafa Kemal hayallerin değil, hakikatlerin adamı idi."- F. R. Atay. İmge
hayal
Aydınlatılan bir perde arkasında deri veya kartondan yapılmış, hareket edebilen resimlere verilen ad ve bu resimlerle oynatılan oyun: "Hayal, yani Karagöz oynatan bir sanatkârmış."- A. Ş. Hisar
hayal
Aydınlatılan bir perde arkasında deri veya kartondan yapılmış, hareket edebilen resimlere verilen ad ve bu resimlerle oynatılan oyun
hayal
Görüntü
hayal
Belli belirsiz görülen şey, gölge
hayalci
Favoriten