having to do with the body

listen to the pronunciation of having to do with the body
Englisch - Türkisch
vücut yapmak zorunda
physical
bedensel

Tekerlekli sandalye bedensel engelli insanlara daha fazla hareket özgürlüğü verir. - Wheelchairs give people with physical disabilities more mobility.

Jim bedensel çalışmadan korkuyordu. - Jim was afraid of physical labor.

physical
(Tıp) Tabiat bilgisine (fiziğe) ait, fiziki
physical
(Askeri) BEDENİ NİTELİK: (Aşağıda ismi, rütbesi, sicil veya askerlik numarası yazılı şahsın genel muayenesi ve varsa askerli hizmetine engel bedeni arızası hakkında bilgi verilmesi) anlamına kullanılan bir kısaltma. (Request report physical examination and any physical defects which disqualify from performing military service of following individual (s); name, grade, service, number)
physical
{s} mevcut

Çakralar sürekli dönüyor. Eğer olmasalar, fiziksel beden mevcut olamazdı. - The chakras are constantly spinning. If they weren't, the physical body couldn't exist.

physical
maddeye ait
physical
(Tıp) fizikal
physical
doğal
physical
{s} fiziksel

Fiziksel olarak iki erkek çok farklıydı. - Physically, the two men were very different.

Fiziksel durumu iyidir. - He is in good physical condition.

physical
a physical impossibility fizik
physical
(Tıp) Tabii
physical
tabiat ilmine ait
physical
physical education bedeneitimi
physical
{s} maddesel
physical
{s} somut

Biz asla somut değildik. - We never were physical.

physical
{s} fiziki
physical
{i} sağlık kontrolü

Tom yılda bir kez sağlık kontrolü yaptırır. - Tom gets a physical once a year.

Ben bir sağlık kontrolü yaptırdım. - I had a physical checkup.

physical
{s} maddi
Englisch - Englisch
physical
to do with
Related or relevant to

She says she doesn't want anything to do with him anymore.

having to do with the body

    Silbentrennung

    ha·ving to do with the bo·dy

    Türkische aussprache

    hävîng tı du wîdh dhi bädi

    Aussprache

    /ˈhavəɴɢ tə ˈdo͞o wəᴛʜ ᴛʜē ˈbädē/ /ˈhævɪŋ tə ˈduː wɪð ðiː ˈbɑːdiː/
Favoriten