Dinlendirici bir öğleden sonrayı hak ediyorum.
- I deserve a relaxing afternoon.
Diyelim ki, televizyon seyretmek dinlendirici olabilir.
- Granted, watching TV can be relaxing.
Bu gerçekten o kadar rahatlatıcı değil.
- It's not really that relaxing.
Seni en sevdiğim kafeye davet etmek istiyorum. O, rahatlatıcı bir ortamı olan güzel bir yer.
- I'd like to invite you to my favourite café. It’s a nice, relaxing place with a good vibe.