I don't want to talk about the weather.
- Hava hakkında konuşmak istemiyorum.
Luckily, the weather turned out fine.
- Çok şükür hava düzeldi.
Water is as precious as air.
- Su da hava kadar değerlidir.
I'm at the airport now.
- Şimdi havaalanındayım.
The senior citizens' spirits were high in spite of the bad weather.
- Yaşlıların ruhları kötü havaya rağmen yüksekti.
The weather service has issued a severe weather warning.
- Hava hizmeti şiddetli hava uyarısı yayınladı.
Pilots communicate with airport services by radio.
- Pilotlar telsizle havaalanı hizmetleri ile iletişim kurar.
The naughty girl assumed an air of innocence.
- Yaramaz kız bir masum havası üstlendi.
Today, there is a climate of relative peace in the south-east.
- Bugün, Güneydoğu'da göreceli bir barış havası vardır.
The climate here is colder than I expected.
- Hava burada umduğumdan daha soğuk.
Tom seems to be in no mood to participate.
- Tom katılmak için havasında görünmüyor.
Our teacher is in a good mood.
- Öğretmenimizin havası yerinde.
Rose was blowing bubbles.
- Rose hava kabarcıkları üflüyordu.
Tom is always putting on airs.
- Tom her zaman hava atıyor.
She's always putting on airs.
- O her zaman hava atıyor.
Air traffic controllers are under severe mental strain.
- Hava trafik kontrolörleri ağır zihinsel yük altındadırlar.
He's just showing off in front of the girls.
- Tek yaptığı kızların önünde hava atmak.
There were teenagers in the park showing off on their skateboards.
- Parkta kaykaylarında hava atan gençler vardı.
It will be cold and the sky will be overcast.
- Hava soğuk olacak ve gökyüzü basık olacak.
Our hot-air balloon rose into the sky.
- Sıcak hava balonumuz gökyüzüne yükseldi
The aircraft was conducting aerial reconnaissance.
- Uçak havadan keşif yapıyor.
It was cold, and in addition, it was windy.
- Hava soğuktu ve üstelik rüzgarlıydı.
They were lost at sea, at the mercy of wind and weather.
- Onlar rüzgar ve havanın elinde, denizde kayboldular.
The higher in the atmosphere you travel, the less air there is.
- Atmosferde ne kadar yüksekte seyahat edersen o kadar az hava vardır.
The hotel has a homey atmosphere.
- Otelin ev gibi havası var.
Tom is an unemployed aeronautical engineer.
- Tom işsiz bir havacılık mühendisidir.
They study aerospace engineering at the university.
- Onlar üniversitede havacılık mühendisliği okuyorlar.
Music surrounds our lives like air.
- Müzik hayatımızı hava gibi çevreler.
After the fire, the smell of smoke remained in the air for days.
- Yangından sonra, duman kokusu günlerce havada kaldı.
The air smells like spring flowers.
- Hava bahar çiçekleri gibi kokuyor.