Definition von havada im Türkisch Englisch wörterbuch
- aloft
I saw a flock of birds flying aloft.
- Havada uçan bir kuş sürüsü gördüm.
- airborne, in the air
- overhead
A couple of swallows are flying overhead.
- Birkaç kırlangıç havada uçuyor.
The helicopter is hovering overhead.
- Helikopter havada uçuyordu.
- afloat
- aflight
- in the air
An eagle was soaring high up in the air.
- Bir kartal havada yüksekte süzülüyordu.
The smoke is rising in the air.
- Duman havada yükseliyor.
- airborne
- aerial
The aircraft was conducting aerial reconnaissance.
- Uçak havadan keşif yapıyor.
- inflight
- upraised
- hava
- weather
Luckily, the weather turned out fine.
- Çok şükür hava düzeldi.
The weather today is worse than yesterday.
- Bugün hava dünkünden daha kötü.
- hava
- (Hukuk) air
How long does the airport bus take to the airport?
- Havaalanı otobüsünün havaalanına götürmesi ne kadar sürer?
I'm at the airport now.
- Şimdi havaalanındayım.
- havada süzülmek
- soar
- havada süzülme
- glide
- havada asıltı
- aerosol
- havada asılı kalma
- poise
- havada durmak
- poise
- havada durmak
- levitate
- havada durmak
- remain in the air
- havada güven derecesi
- (Askeri) in-flight reliability
- havada ikmal kontrol noktası
- (Askeri) air refueling control point
- havada ikmal kontrol timi; havada ikmal kontrol süresi
- (Askeri) air refueling control team; air refueling control time
- havada kalmak
- ride
- havada kalmak
- 1. to be up too high. 2. to be up in the air, be left in suspense, not to come to a conclusion. 3. to be left unsupported or unproved
- havada kalmış
- up in the air
- havada kapmak
- snap
- havada kapmak
- seize
- havada kapmak
- snap up
- havada kapmak
- leap at
- havada kurumak
- air dry
- havada kurutma
- air drying
- havada kurutmak
- air dry
- havada kurutulmuş
- air dried
- havada kurutulmuş
- air dried, air-seasoned
- havada rakle
- floating knife, skying doctor
- havada sertleştirmek
- to air-harden
- havada suverme
- air quenching
- havada süzülme
- soaring
- havada süzülme
- planing
- havada süzülmek
- to float
- havada süzülmek
- sail
- havada takla atmak
- roll
- havada yakıt ikmal noktası
- (Askeri) air refueling point
- havada yakıt ikmali başlangıç noktası
- (Askeri) air refueling initiation point
- havada yakıt ikmali; Kara Kuvvetleri yönergesi; Ordu stoğu
- (Askeri) air refueling; Army regulation; Army reserve
- havada yetişen kök
- aerial root
- havada önleme; hava tecridi; ilgi sahası
- (Askeri) airborne interceptor; air interdiction; area of interest
- aklı bir karış havada
- flighty
- burnu havada
- (deyim) nose-in-the-air
- burnu havada
- arrogant
- burnu havada
- smart ass
- burnu havada
- conceited
- burnu havada olmak
- too big for one's boots
- burnu havada olmak
- (deyim) have one's nose in the air
- burnu havada olmak
- give oneself airs
- burnu havada olmak
- be too big for one's boots
- hava
- spirit
The senior citizens' spirits were high in spite of the bad weather.
- Yaşlıların ruhları kötü havaya rağmen yüksekti.
- hava
- surrounding air
- hava
- service
Is there bus service to the airport?
- Havalimanına otobüs servisi var mı?
Pilots communicate with airport services by radio.
- Pilotlar telsizle havaalanı hizmetleri ile iletişim kurar.
- hava
- tone
- hava
- aura
- hava
- naught
The naughty girl assumed an air of innocence.
- Yaramaz kız bir masum havası üstlendi.
- hava
- nil
- hava
- (Ticaret) common property
- hava
- ether
- hava
- showing-off
- hava
- boisterous
- hava
- {i} flavour
- açık havada et ızgarası
- barbecue
- hava
- {i} flavor
- hava
- ostentation
- hava
- climate
He will soon get used to the climate here.
- Yakında buradaki havaya alışacaktır.
The climate here is milder than that of Moscow.
- Buradaki hava Moskova'dakinden daha ılıman.
- hava
- mood
I'm really not in the mood for this.
- Gerçekten bunun için havamda değilim.
Tom seems to be in no mood to participate.
- Tom katılmak için havasında görünmüyor.
- hava
- tune
- hava
- bubble
Rose was blowing bubbles.
- Rose hava kabarcıkları üflüyordu.
- hava
- the element
- hava
- flourish
- hava
- style
- hava
- the air
- hava
- to air
- hava
- {i} splash
- hava
- air of
- Hava
- (Askeri) Advisory Group for Aerospace Research and Development
- aklı bir karış havada
- light-headed
- aklı bir karış havada olmak
- have one's head in the clouds
- aklı bir karış havada olmak
- to have one's head in the clouds
- açık havada
- outside
- açık havada
- under the open sky
- açık havada
- in the open air
- açık havada
- alfresco
- açık havada
- out of doors
- açık havada
- outdoors
Tom loved being outdoors.
- Tom açık havada olmayı sevdi.
Generally speaking, children like to play outdoors.
- Genelde çocuklar açık havada oynamayı sever.
- açık havada
- in the open
A few seconds ago I was in the open air and the bright daylight, and now my eyes refuse to serve me in this darkness.
- Birkaç saniye önce ben açık havada ve parlak gün ışığındaydım ve şimdi gözlerim bu karanlıkta bana hizmet etmeyi reddediyor.
We had a party in the open.
- Bizim açık havada bir partimiz vardı.
- açık havada
- in the open air, outdoors, outside, out of doors
- açık havada gecelemek
- bivouac
- açık havada kahvaltı
- alfresco breakfast
- açık havada kurutmak
- kipper
- açık havada olan
- hypaethral [Brit.]
- açık havada olan
- hypethral
- açık havada oynanan dokuz kuka oyunu
- bowls
- açık havada yapılan konuşma
- stump speech
- başı havada
- happy, over the moon
- burnu havada
- very conceited
- burnu havada
- cocky
- burnu havada
- sniffy
- burnu havada
- conceited, arrogant, cocky, snooty, bumptious
- burnu havada
- stuck up
Tom is very stuck up.
- Tom'un çok burnu havada.
- burnu havada bir şekilde
- arrogantly
- burnu havada olma durumu
- prissiness
- burnu havada olmak
- to be too big for one's boots
- burnu havada olmak
- cock up the nose
- burunu havada
- conceited, stuck-up
- eller havada
- with hands upraised
- güneşli havada yağan yağmur
- sun shower
- hava
- ambience
- hava
- airs
Tom is always putting on airs.
- Tom her zaman hava atıyor.
When I first met him, I thought he was putting on airs.
- Onunla ilk tanıştığımda onun hava attığını düşündüm.
- hava
- law air rights
- hava
- strain
Air traffic controllers are under severe mental strain.
- Hava trafik kontrolörleri ağır zihinsel yük altındadırlar.
- hava
- swank
- hava
- showing off
He's just showing off in front of the girls.
- Tek yaptığı kızların önünde hava atmak.
Will you stop showing off?
- Hava atmayı keser misin?
- hava
- ambiance
- hava
- aroma
- hava
- splurge
- hava
- air; weather; atmosphere; climate; air, tune; wind; liking, pleasure; mood; style; attractiveness, charm; showing-off, airs, ostentation; naught, nothing, nil; aerial
- hava
- sky
The sky promises fair weather.
- Gökyüzü güzel hava vaadediyor.
It will be cold and the sky will be overcast.
- Hava soğuk olacak ve gökyüzü basık olacak.
- hava
- mus. pitch of a note
- hava
- melody, tune, air
- hava
- one's pleasure, whim; mood, humor, state of mind
- hava
- atmospheric
- hava
- atmosphere, prevailing emotional state
- hava
- shades
- hava
- nothing, bosh
- hava
- flavour [Brit.]
- hava
- wind, breeze
- hava
- aerial
The aircraft was conducting aerial reconnaissance.
- Uçak havadan keşif yapıyor.
- hava
- air, atmosphere
- hava
- airs, affectation
- hava
- wind
Floods, violent wind storms, droughts, killing frosts, and the problems of air pollution have all, on occasion, influenced modern society.
- Seller, şiddetli rüzgar fırtınaları, kuraklıklar, öldürücü donlar ve hava kirliliği sorunları hepsi,ara sıra, modern toplumu etkilenmiştir.
It's windier today than it was yesterday.
- Hava bugün dünkünden daha rüzgarlı.
- hava
- atmosphere
The hotel has a homey atmosphere.
- Otelin ev gibi havası var.
The higher in the atmosphere you travel, the less air there is.
- Atmosferde ne kadar yüksekte seyahat edersen o kadar az hava vardır.
- hava
- environment, social environment
- hava
- aero
They study aerospace engineering at the university.
- Onlar üniversitede havacılık mühendisliği okuyorlar.
Tom is an unemployed aeronautical engineer.
- Tom işsiz bir havacılık mühendisidir.
- hava
- style, style of expression
- hava
- side
- hava
- vanity
- hava
- music
Music surrounds our lives like air.
- Müzik hayatımızı hava gibi çevreler.
- hava
- smell
The air smells like spring flowers.
- Hava bahar çiçekleri gibi kokuyor.
Even the air smelled different.
- Hava bile farklı kokuyordu.
- hava
- cavatina
- hava
- mien
- iniş izni beklerken havada dolaşmak
- stooge around
- kara deniz ve havada yapılan
- triphibious
- karada ve havada gidebilen taşıt
- hovercraft
- leyleki havada görmek
- to be always on the move, be traveling constantly (said jocularly)
- topa havada vurma
- (rugby) punt
- topa havada vurma (rugby)
- (Spor) punt
- topa havada vurmak
- (rugby) punt
- topa havada vurmak (rugby)
- (Spor) punt
- yer çekimi etkisinden kurtularak havada süzülme
- (Askeri) hover out of ground effect
- yukarıda, havada
- (Askeri) overhead
- çadırda veya açık havada yapılan dini toplantı
- camp meeting