Su yokluğu nedeniyle kötü hasat hasat yaptık.
- We had a poor harvest because of the lack of water.
Kötü hasat büyük gıda sıkıntısına neden oldu.
- The bad harvest caused massive food shortages.
Bütün aile dışarıda ekin biçiyordu.
- The whole family was out harvesting the corn.
Onların zeytinlerini toplamam.
- I don't harvest their olives.
Senin zeytinlerini toplamam.
- I don't harvest your olives.
Yağmurlar ürünü harap etti.
- The rains ruined the harvest.
Kuraklık dönemi ürüne ciddi hasar verdi.
- The spell of drought did severe damage to the harvest.
Harvesting is a stressing, thirsty occupation.
The rising star harvested well-deserved acclaim, even an Oscar under 21.
This year's cotton harvest was great but the corn harvest disastrous.