The statistical data presented in her paper is of great use for us in estimating the frequency of the movement.
- Onun raporunda sunulan istatistiki veriler hareketin sıklığını tahmin etmede bizim için çok faydalı.
Your movements were unaccountable.
- Hareketlerin sorumsuzdu.
Mary made a slight motion with her head.
- Mary başıyla hafif bir hareket yaptı.
The man lay motionless.
- Adam hareketsiz yatıyordu.
They were so frightened that they couldn't move an inch.
- O kadar korktular ki bir inç hareket edemediler.
Nothing's wrong with the engine, but my car won't move.
- Motorda sorun yok, fakat arabam hareket etmiyor.
All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood.
- Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.
The people who live in Japan must act according to the Japanese country constitution.
- Japonya'da yaşayan insanlar Japon ülkesi anayasasına göre hareket etmelidir.
Light travels much faster than sound.
- Işık sesten çok daha hızlı hareket eder.
Light travels at a velocity of 186,000 miles per second.
- Işık saniyede 186.000 millik bir hızla hareket eder.
This movement had a great impact on the behavior of women.
- Bu hareketin, kadınların davranışları üzerine büyük bir etkisi vardı.
My flight will depart in an hour.
- Uçağım bir saat içinde hareket edecek.
I need a flight that leaves on Monday afternoon.
- Pazartesi öğleden sonra hareket eden bir uçuşa ihtiyacım var.
Don't behave lightly.
- Düşünmeden hareket etme.
Go to work, send your kids to school. Follow fashion, act normal, walk on the pavements, watch TV. Save for your old age. Obey the law. Repeat with me: I am free.
- İşe git, çocuklarını okula gönder. Modayı takip et, normal hareket et, kaldırımda yürü, televizyon izle. Yaşlılığın için para biriktir. Kanunlara uy. Benimle birlikte tekrarla: Ben özgürüm.
You must be completely still and walk on your tip-toes. The baby is asleep.
- Sen tamamen hareketsiz olmalısın ve parmak uçlarında yürümelisin. Bebek uyuyor.
Tom has devoted his life to the movement against nuclear energy.
- Tom nükleer enerjiye karşı hareket için hayatını adadı.
Layla had to act to save her life.
- Leyla hayatını kurtarmak için harekete geçmek zorunda kaldı.
The driver was shouting because the car in front of him wasn't moving.
- Sürücü, önündeki araç hareket etmediği için bağırıyordu.
Tokyo wasted no time in taking action.
- Tokyo harekete geçmede boşa zaman geçirmedi.
Mario's Pub is where the action is.
- Mario'nun Pub'ı hareketin olduğu yerdir.
Let's play that by ear.
- Olayların akışına göre hareket edelim.
She played a part in the women's lib movement.
- Kadınların özgürlüğü hareketinde yer aldı.
In China, you have to go to the departure station and buy train tickets there.
- Çim'de, hareket istasyonuna gitmek ve tren biletleri orada almak zorundasın.
His brave deed earned him respect.
- Onun cesur hareketi ona saygı kazandırdı.
The politician stirred up the workers.
- Politikacı işçileri harekete geçirdi.
This is an illegal transaction.
- Bu yasadışı bir harekettir.
The train was just on the point of starting when I got to the station.
- İstasyona vardığımda tren tam hareket etmek üzereydi.
This gesture is familiar to young people.
- Bu hareketi gençler bilirler.
We often use gestures to convey simple messages.
- Genellikle basit mesajları iletmek için el hareketlerini kullanırız.
You will miss the train, unless you start for the station at once.
- Derhal istasyona hareket etmezsen, treni kaçıracaksın.
The day she started for Paris was rainy.
- Onun, Paris'e hareket ettiği gün yağmurlu idi.