Tom başka bir şey olmadığından emin olmak için etrafına baktı.
- Tom looked around to make sure nothing else was happening.
Ben bu olayı tahmin edemezdim.
- I couldn't have predicted this happening.
Bu gerçek bir olaydır.
- This is an actual happening.
Tom bunun olmasını durdurmaya çalıştı.
- Tom tried to stop it from happening.
Bunun olmasını engellemeye çalışmalıydım.
- I should've tried to prevent this from happening.
Ne olduğunu tam olarak biliyordum.
- I knew exactly what was happening.
Ne olduğunu tam olarak görmek istiyorum.
- I want to see exactly what's happening.
Bunun tekrar vuku bulmasının önüne nasıl geçeriz?
- How do we prevent this from happening again?
O, meydana gelmek zorunda değildi.
- That didn't have to happen.
Kötü bir şey olmak üzereydi.
- Something bad was about to happen.
Tom kötü bir şey olmak üzere olduğu hissini atlatamadı.
- Tom couldn't shake the feeling that something horrible was about to happen.
Bizim güneşimizin yaklaşık beş milyar yıl içinde enerjisi tükenecektir. Bu olduğunda herhangi biri etraftaysa, onlar dünyayı terk edip yeni bir gezegen bulmak zorunda kalacaklar.
- Our sun will run out of energy in about five billion years. If anyone is around when it happens, they’ll have to leave Earth and find a new planet.
Şimdi, ne olduğunu bulmak zorundayız.
- Right now, we have to find out what happened.
He is a real happening guy.
The Andy Warhol reception was a freaky happening.
Take an umbrella in case it happens to rain.
Unexpectedly, in a nook close by the farmhouse, he happened upon a spot where the vintage had actually commenced.
... happening in Syria, in Egypt, now in Libya. Consider the distance between ourselves and ...
... when we'll actually see that happening? ...