He came even though the weather was bad.
- Hava kötü olduğu halde geldi.
Mr. Smith hasn't turned up yet though he promised to.
- Bay Smith, söz verdiği hâlde henüz dönmedi.
Although I tell you to, you don't do it.
- Sana söylediğim halde yapmadın bunu.
Although I was exhausted, I continued to work.
- Bitkin olduğum halde, işe devam ettim.
Why did you put the chicken in such a difficult place to get when you knew that I wanted to use it right away?
- Bir an önce onu kullanmak istediğimi bildiğin halde niçin tavuğu böyle alması zor bir yere koydun?
She breathed in deeply and started to tell about her situation.
- O, derin bir nefes alıp hâlini anlatmaya başladı.
The international situation is becoming grave.
- Uluslararası durum önemli hâle geliyor.
Tom's condition is still critical.
- Tom'un durum hâlâ kritik.
Tom is still in critical condition.
- Tom hâlâ kritik durumda.
If you really have grounds for acting the way you did, then please tell me.
- Yaptığınız şekilde hareket etmek için gerçekten sebebiniz varsa, o halde lütfen bana söyleyin.
If you don't want to go there, then we won't go there.
- Oraya gitmek istemiyorsanız, o halde biz de oraya gitmeyiz.
He is still standing.
- Halen ayakta duruyor.
I'm surprised that building is still standing.
- Binanın hâlâ ayakta durduğuna şaşırdım.
The American Government declared a state of emergency.
- Amerikan hükümeti olağanüstü hal ilan etti.
We turned it into a state problem.
- Onu bir devlet sorunu haline getirdik.
He came even though the weather was bad.
- Hava kötü olduğu halde geldi.
Put the rubber boots on, or else you will get your feet wet!
- Kauçuk botları giyin, aksi halde ayağınızı ıslatırsınız!
We are badly in want of water.
- Fena halde suya ihtiyacımız var.
She badly needed the money.
- Onun fena halde paraya ihtiyacı vardı.
Layla's love for Fadil was starting to become an obsession.
- Leyla'nın Fadıl'a olan sevgisi bir takıntı haline gelmeye başlıyordu.
Fadil still doesn't believe Layla is guilty.
- Fadıl hâlâ Leyla'nın suçlu olduğuna inanmıyor.
This portion of the library is off-limits to the public.
- Kütüphanenin bu bölümü halka açık değil.
The storm will make it impossible for the ship to leave port.
- Fırtına geminin limandan ayrılmasını imkansız hale getirdi.
I'm still waiting for my order.
- Hâlâ siparişimi bekliyorum.
Japanese people exchange gifts in order to express their feelings.
- Japon halkı duygularını ifade etmek için hediyeleri takas eder.
Matter changes its form according to temperature.
- Madde sıcaklığa göre hal değiştirir.
She was in a bad temper.
- O, kötü bir ruh hali içindeydi.
My uncle retired from teaching last year, but he still managed to hang onto a position at the university.
- Amcam geçen yıl öğretmenlikten emekli oldu, fakat üniversitede bir görevi hâlâ sürdürebiliyordu.
In that case, I think you should come in today.
- O halde, ben sizin bugün gelmeniz gerektiğini düşünüyorum.
The red lamp lights up in case of danger.
- Kırmızı lamba tehlike halinde yanar.
Put the rubber boots on, or else you will get your feet wet!
- Kauçuk botları giyin, aksi halde ayağınızı ıslatırsınız!
I unconsciously removed my shirt.
- Baygın halde gömleğimi çıkardım.
Mary was bullied at school because her mother was grossly overweight.
- Annesi fena halde kilolu olduğu için Mary okulda zorbalık yaşadı.
This is grossly unfair.
- Bu fena halde adil değil.
Our peoples have more in common than can be seen at first sight.
- Bizim halkların ilk bakışta görülebilenden daha çok ortak yönleri var.
Yesterday, my aunt regained her sight.
- Dün, halam görüşünü yeniden kazandı.
The sun having set, they were still dancing.
- Güneş batarken, onlar hâlâ dans ediyorlardı.
The matter is all settled.
- Sorun tamamen halledildi.
The event is still fresh in our memory.
- Olay anımızda hâlâ taze.
The event still remains vivid in my memory.
- Olay belleğimde hâlâ canlı duruyor.
Half a million children still face malnutrition in Niger.
- Yarım milyon çocuk Nijer'de hâlâ yetersiz beslenme ile karşı karşıyadır.
The victim's body was lying face down on the rug.
- Kurbanın vücudu halı üzerinde yüzü aşağıya bakacak şekilde yatıyordu.
Is this a different word or just another form of the same word?
- Bu farklı bir kelime mi yoksa aynı kelimenin başka bir hâli mi?
Matter changes its form according to temperature.
- Madde sıcaklığa göre hal değiştirir.
He was in a bad mood, which was rare for him.
- O kötü bir ruh hali içinde, bu onun için nadirdi.
She may well refuse to speak to you because she's in a very bad mood.
- O seninle konuşmayı reddedebilir çünkü o çok kötü bir ruh hali içinde.
I still can't figure out how it happened.
- Onun nasıl olduğunu hâlâ anlayamıyorum.
Idiot! She's not being honest when she says she loves you. Haven't you figured it out yet? She's just a gold digger.
- Aptal! Seni sevdiğini söylediğinde dürüst olmuyor. Hâlâ anlamadın mı? O, tam bir altın arayıcısı.
We still haven't found the solution.
- Hâlâ çözümü bulmadık.
The size of the carpet is 120 by 160 centimeters.
- Halının büyüklüğü 120'ye 160 santimetredir.
Tom can still wear the same size jeans he did when he was twenty years old.
- Tom yirmi yaşındayken giydiği aynı beden pantolonu hâlâ giyebiliyor.
In that case, I think you should come in today.
- O halde, ben sizin bugün gelmeniz gerektiğini düşünüyorum.
It was because of her that he lived so miserably.
- O, ondan dolayı çok sefil bir halde yaşadı.
Tom failed miserably.
- Tom sefil bir halde başarısız oldu.
I prithee, good Prince Hal, help me to my horse, good king's son.