hal'

listen to the pronunciation of hal'
Englisch - Türkisch

Definition von hal' im Englisch Türkisch wörterbuch

hal
bk. Hardware Abstraction Layer
bi-eyyi-hâl
Herhâlde. mutlaka, elbette

"...«trajedi»ler bi-eyyi-hâl manzum olmak ve beş ve¬yâhûd üç fasla münkasım bulunmak lâzımdır." (Nâmık Kemal, Mukaddime-i Celal).

medeni hal
Marital status
load hal
(Bilgisayar) hal yükle
Türkisch - Türkisch
(Osmanlı Dönemi) Kaldırma. Kal' etme
(Osmanlı Dönemi) Karısını boşamak. Evlâdını evlâdlıktan reddetmek
(Osmanlı Dönemi) Cima etmek
(Osmanlı Dönemi) (HULÂE) Debbâğların dibâgat ettikleri derinin kazıntısı
(Osmanlı Dönemi) Elbise gibi şeyleri soymak
(Osmanlı Dönemi) Mansıb ve mesnetten ihraç etmek
(Osmanlı Dönemi) Hükümdarı tahttan indirmek. Azletmek
(Osmanlı Dönemi) Hediye vermek, atâ etmek
(Osmanlı Dönemi) Vurmak
(Osmanlı Dönemi) Bir şeyi izâle edip ayırmak ve terketmek
(Osmanlı Dönemi) Men etmek, engel olmak
HAL' EDİLME
(Osmanlı Dönemi) Boşanmış olmak
HAL' EDİLME
(Osmanlı Dönemi) Hükümdarın tahttan indirilmesi
HAL' EDİLME
(Osmanlı Dönemi) Kovulmuş olmak
HÂL
(Osmanlı Dönemi) Dayı
HAL
(Osmanlı Dönemi) Küçük Hindistan cevizi
HÂL
(Osmanlı Dönemi) Vücudda hususan yüzde görünen siyah benek, ben
hal
Saman dökmeye yarayan geniş kürek
hal
Sofilerin geçici olarak, dış dünya ile ilişkilerini keserek girdikleri zevk ve coşku durumu
hal
üstü kapalı pazar yeri
hal
Eritme
hal
Kar küreği
hal
Tahttan indirme
hal
Karışık bir sorunun içinden çıkma, sonuca varma
hal
Siyah ben
hal
Genellikle üstü kapalı pazar yeri
hal
Kar kürümeye yarayan alet
hal
Harman ve kar sıyırgası
hal
Çözme, çözülme
hal değişimi
Bir yıldızın sıcaklığına, basıncına, yoğunluğuna, aydınlatma gücüne veya kütlesine ilişkin değişim
hal ulacı
Zarf-fiil
hal çaresi
Çözüm yolu
olağanüstü hal
Sıkıyönetim, savaş, savaşı gerektirecek durum, ayaklanma, vatanın ve milletin bölünmezliğini tehlikeye düşüren hareketlerin yaygınlaşması gibi anayasada belirtilen, Bakanlar Kurulunun yurdun bir veya birkaç yerinde uygulamaya karar verdiği, temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasını geçici bir süre için sınırlayan veya tehir eden ve mülki idare ve zabıtanın yerine askeri bir idare ve zabıtayı getiren idare şekli; örfi idare
fevkalade hal
Olağanüstü hâl
iyi hal
Bir kimsenin yaşayışında kötü ve sakıncalı bir durum olmama hâli, hüsnühâl
iyi hal belgesi
Bir kimsenin yaşayışında kötü bir şey bulunmadığını veya sabıkasız olduğunu gösteren, resmî kuruluşlarca verilen belge, hüsnühâl kâğıdı
olağanüstü hal
Sıkıyönetimden önce, sonra veya bundan tamamen bağımsız olarak kanunla belirtilen olağanüstü yetkilerin sivil yönetime verilmesi ve kullanılması durumu
seferi hal
bakınız: seferî durum
yalın hal
bakınız: yalın durum
üç hal kanunu
Üç durum yasası
Englisch - Englisch

Definition von hal' im Englisch Englisch wörterbuch

HAL
hardware abstraction layer
HAL
a homicidal computer, an artificial intelligence that acts similarly to the HAL 9000 featured in 2001: A Space Odyssey
Hal
A diminutive of the male given names Henry, Harold and Harry

I prithee, good Prince Hal, help me to my horse, good king's son.

Hal
{i} male first name (form of Harold); family name; town in Belgium
Hal
pet form of Henry and Harry
Hal Prince
orig. Harold Smith Prince born Jan. 30, 1928, New York, N.Y., U.S. U.S. theatrical producer and director. He worked for the producer George Abbott before coproducing the successful musical The Pajama Game (1954). He went on to produce or coproduce over 30 hit musicals, including Damn Yankees (1955), West Side Story (1957), A Funny Thing Happened on the Way to the Forum (1962), and Fiddler on the Roof (1964). Frequently working with Stephen Sondheim, he won Tony Awards for his direction of the musicals Cabaret (1966), Company (1970), Follies (1971), Candide (1974), Sweeney Todd (1979), Evita (1979), The Phantom of the Opera (1986), and Show Boat (1995)
Hal Roach
orig. Harold Eugene Roach born Jan. 14, 1892, Elmira, N.Y., U.S. died Nov. 2, 1992, Bel Air, Calif. U.S. film producer. He tried gold prospecting before becoming a bit player in Hollywood (1912). He befriended Harold Lloyd and directed and produced Just Nuts (1915), in which Lloyd starred, then formed the Hal Roach Studio (1919) and went on to produce other Lloyd comedies such as Safety Last (1923). In the 1920s and '30s he produced thousands of comedy shorts, winning Academy Awards for The Music Box (1932) and Bored of Education (1936). In addition to producing the Will Rogers films and the "Our Gang" shorts, he teamed Laurel and Hardy (see Stan Laurel; and Oliver Hardy) in their first film together in 1927 and produced a series of their films, including Leave 'em Laughing (1928) and Way Out West (1937), as well as other successes such as Topper (1937) and Of Mice and Men (1939). He ranks with Mack Sennett as a creator of inspired chaos in the early Hollywood comic style
hal
Holland America Line
hal
enables Windows NT to work with different types of hardware (serves like a mediator between two sides that can't get along)
hal
Hardware Abstraction Layer - The middle layer between Windows NT’s core operating system services and the actual hardware in use on the system The only hardware-specific code resides here HAL operates at the lowest level, translating low-level operating system functions into instructions understandable by the specific hardware used in the system HAL makes up a small percentage of the entire NT operating system, so developing new HALs to support additional CPU architectures is relatively easy This design is the reason NT supports a large and diverse array of hardware
hal
In Sufism, a state of mind reached from time to time by mystics during their journey toward God. The awl (plural of l) are God-given graces that appear when a soul is purified of its attachments to the material world. Unlike maqms, which are based on merit, awl cannot be acquired or retained through an individual's own efforts; the Sufi can only wait patiently for their arrival, which fills him with spiritual joy and renews his desire to seek God. The awl most often referred to are those of watching, nearness, ecstasy, intoxication, sobriety, and intimacy
hal
(Hardware Abstraction Layer) - firmware which provides a semi-or fully standardized interface between an SOC and code designed to exercise the SOC This code forms a layer between the hardware and software, allowing any software which uses a HAL to be more easily ported to operate with a different SOC This may or may not include boot code
hal
Hardware Abstraction Layer Windows NT Software layer linking hardware to the Windows NT kernel
hal
Hardware Adaptation Layer
hal
An acronym for hardware abstraction layer, a Windows NT DLL that links specific computer hardware implementations with the Windows NT kernel Windows NT 4 0 includes HALs for 80x86, Alpha, MIPS, and PowerPC hardware platforms
hal
nIII: voice; tune
hal
Hardware Abstraction Layer An executive component in Windows NT and later operating systems that provides support that is specific to a particular hardware platform HAL provides support for the Kernel, I/O Manager, kernel-mode debuggers, and device drivers that are the lowest level The HAL exports routines that extract hardware details that are platform-specific about caches, I/O buses, and interrupts HAL provides an interface between the hardware of the platform and the operating system software
hal
Hardware Abstraction Layer Used to provide a generic interface to the hardware and 'hide' hardware-specific functions
hal-
Variant of halo-
Türkisch - Englisch

Definition von hal' im Türkisch Englisch wörterbuch

medeni hal
marital status
hal
condition

Tom's condition is still critical. - Tom'un durum hâlâ kritik.

Tom is still in critical condition. - Tom hâlâ kritik durumda.

hal
plight
hal
aspect
hal
demeanor
hal böyle iken
with this
hal böyle iken
and yet
hal böyle olunca
under the circumstances
hal
posture
hal buki
If bucky
Hava Kuvvetleri Milli Güvenlik ve Olağanüstü Hal Hazırlık Teşkilatı
(Askeri) Air Force National Security and Emergency Preparedness Agency
hal
fettle
hal
situation

The international situation is becoming grave. - Uluslararası durum önemli hâle geliyor.

This makes the situation worse. - Bu, durumu daha kötü hale getirir.

hal
status
hal
sight

Our peoples have more in common than can be seen at first sight. - Bizim halkların ilk bakışta görülebilenden daha çok ortak yönleri var.

There's still no end in sight. - Görünürde hâlâ bir son yok.

hal
state

We turned it into a state problem. - Onu bir devlet sorunu haline getirdik.

People in the United States speak English. - Birleşik Devletler halkı İngilizce konuşur.

hal
(covered) marketplace
hal
lay

Layla became irresistible. - Leyla karşı konulmaz hale geldi.

Layla's love for Fadil was starting to become an obsession. - Leyla'nın Fadıl'a olan sevgisi bir takıntı haline gelmeye başlıyordu.

hal
stand

Tom is still standing. - Tom hâlâ ayakta duruyor.

He is still standing. - Halen ayakta duruyor.

hal
estate
hal
covered wholesale food market
hal
repair
hal
set

The matter is all settled. - Sorun tamamen halledildi.

The sun having set, they were still dancing. - Güneş batarken, onlar hâlâ dans ediyorlardı.

hal
(Hukuk) case

In that case, I think you should come in today. - O halde, ben sizin bugün gelmeniz gerektiğini düşünüyorum.

The red lamp lights up in case of danger. - Kırmızı lamba tehlike halinde yanar.

hal
circs
hal
event

The event still remains vivid in my memory. - Olay belleğimde hâlâ canlı duruyor.

It's worth trying at all events. - Her halükarda denemeye değer.

hal
demeanour [Brit.]
hal
face

The girl lifted her face, still wet with tears. - Kız, göz yaşlarıyla hâlâ ıslak yüzünü kaldırdı.

I can still see my mother's face. - Annemin yüzünü hâlâ görebiliyorum.

hal böyleyken
and yet, nevertheless
hal denklemi
equation of state
hal değişikliği
transition
hal değişimi
change of state
hal etmek
haletmek
hal takısı
case ending
medeni hal
condition
beklenmeyen hal
(Kanun) frustration
beklenmeyen hal
(Hukuk) imprecision
iyi hal
good behavior
ruhi hal
frame of mind
sersem bir hal
daze
sistem hal
(Bilgisayar) system hal
sıvı hal
liquid state
tehlikeli hal
precariousness
temel hal
(Kimya) ground state
çılgın bir hal
frenzy
bed-hal
If bed-
doğal hal
natural state
olağanüstü hal
State of emergency
seferi hal
If time
Başkanlık tarafından Ulusal Acil Olağanüstü Hal ve kısmi seferberlik ilan edildi
(Askeri) effective day coincident with Presidential declaration of a National Emergency and authorization of partial mobilization
Katolik Yardım Servisi; başkanın hazırlılık sistemi; sahil telsiz istasyonu; hal
(Askeri) Catholic Relief Services; Chairman's readiness system; coastal radio station; community relations service; container recovery system
acil hal
emergency
aksi hal
contrary situation
barışçıl hal
(Hukuk) peaceful settlement
başına bir hal gelmek
to suffer a serious misfortune
başına bir hal gelmek
to get into hot water
durağan hal
stationary state
eksite hal
excited state
esnek hal
elastic state
fevkalade hal
exceptional circumstances
genitif hâl
genitive
genitif hâl
genitive case
geçici hal
transient state
her ne hal ise
anyhow, anyway
ilk hal
initial state
iyi hal
weal
iyi hal belgesi/kâğıdı
certificate of good conduct
iyi hal kâğıdı
certificate of good conduct
kararlı hal
steady state
kararlı hal
stable state, steady state
katı hal
solid state
katı hal fiziği
solid-state physics
kesirli hal alma
(Jeoloji) fractionation
kolektif bir hal almak
collectivise
kolektif bir hal almak
collectivize
koloidal hal
colloidal state
kritik hal
critical state
kronik bir hal almak
become chronic
limit hal
limiting state
medeni hal
civil status
metastabl hal
metastable state
muhtemel en kötü hal
reasonable worst case
ne bu hal
what a sight you are
normal hal
normal state
plastik hal
plastic state
sabit hal
steady state
sağlıklı hal
tone
standart hal
standard state
sınır hal
limiting state
sıvı hal
liquid phase
yalın hal
nominative

All prepositions take the nominative. - Tüm edatlar, yalın haldedir.

zevkli bir hal almak
become pleasurable
hal'
Favoriten