Definition von hafiflikle im Türkisch Englisch wörterbuch
- flippantly
- {a} in a flippant or pert manner
- in a flippant manner; "he answered the reporters' questions flippantly"; "this cannot be airily explained to your children"
- in a flippant manner; "he answered the reporters' questions flippantly"; "this cannot be airily explained to your children
- In a flippant manner
- carelessly, disrespectfully, disdainfully, thoughtlessly
- hafif
- light
It's good now; neither too heavy nor too light.
- O şimdi iyi; ne çok ağır ne de çok hafif.
The burden is light on the shoulder.
- Sorumluluk omuzda hafiftir.
- hafif
- mild
I have a mild pain here.
- Burada hafif bir ağrım var.
I was mildly disappointed.
- Hafifçe bir hayal kırıklığına uğradım.
- hafif
- {s} slight
A nerve cell responds to a slight stimulus.
- Bir sinir hücresi hafif bir uyarıcıya yanıt verir.
She stood silently, her head tilted slightly to one side.
- Başı bir tarafa doğru hafifçe eğik, sessizce ayakta durdu.
- hafif
- lightweight
This carbon fiber bicycle is incredibly lightweight.
- Bu karbon fiber bisiklet inanılmaz hafiftir.
This titanium bicycle made in Italy is incredibly lightweight.
- İtalya'da yapılan bu titanyum bisiklet inanılmaz hafiftir.
- hafif
- {s} weak
I like my coffee weak.
- Kahvemi hafif severim.
I'd like my coffee weak.
- Kahvemi hafif istiyorum.
- hafif
- {s} small
- hafif
- {s} distant
- hafif
- bland
- hafif
- flimsy
- hafif
- subtle
- hafif
- insubstantial
- hafif
- favonian
- hafif
- delicate
- hafif
- wishywashy
- hafif
- flighty
- hafif
- lite
- hafif
- salinity
- hafif
- hooly
- hafif
- tap
Tom tapped Mary on the shoulder.
- Tom Mary'nin omzuna hafifçe vurdu.
Tom felt someone tap him on the shoulder.
- Tom birinin hafifçe omuzuna dokunduğunu hissetti.
- hafif
- feathery
- hafif
- {s} cushy
- hafif
- thin
I think you underestimate them.
- Sanırım onları hafife alıyorsun.
You shouldn't take those things for granted.
- Bu şeyleri hafife almamalısın.
- hafif
- subdued
- hafif
- casual
- hafif
- gentle
She gave the door a gentle push.
- O, kapıyı hafifçe itti.
- hafif
- flippant
- hafif
- tenuous
- hafif
- soft
The soft afternoon sun came in through the branches of the tree and then the window.
- Hafif bir ikindi güneşi, dalların arasından süzülüp pencereden içeri giriyordu.
Just close your eyes, whispered Tom, and when Mary closed her eyes, he kissed her softly on the lips.
- Tom Sadece gözlerini kapat. diye fısıldadı ve Mary gözlerini kapatınca, onun dudaklarını hafifçe öptü.
- hafif
- weightless
- hafif
- corky
- hafif
- diluted
- hafif
- gauzy
- hafif
- light, relaxed, at ease, free from trouble
- hafif
- light, easy, mild
- hafif
- frivolous
- hafif
- (tartışma) unsound
- hafif
- airy
- hafif
- light, mild, not heavy or strong
- hafif
- light (music)
- hafif
- digestible
- hafif
- light, mild (food); light (meal, drink)
- hafif
- piano
- hafif
- slight, small, little (sound, voice, noise)
- hafif
- dulcet
- hafif
- light, slight, mild, not intense
- hafif
- loose
- hafif
- easy of digestion
- hafif
- light, frivolous, flighty
- hafif
- slang penniless, broke
- hafif
- (yemek) blancmange
- hafif
- unsubstantial
- hafif
- feeble
- hafif
- frail
- hafif
- feint
- hafif
- light, mild (punishment, penalty, sentence, etc.)
- hafif
- light (in weight)
- hafif
- light, thin, slight
- hafif
- lenient
- hafif
- light, gentle, mild
- hafif
- (çay vs.) wishy-washy
- hafif
- lightly, slightly, mildly
- hafif
- light " yeğni; easy" " kolay; weak, dilute; slight, gentle, mild; (yiyecek, içecek, vb.) mild; (ağrı) dull; unimportant, insignificant; flighty" hoppa
- hafif
- lightly
Tom doesn't give advice lightly.
- Tom hafifçe tavsiye vermez.
I dress lightly all the time.
- Her zaman hafifçe giyinirim.
- hafif
- light, slight, slightly evident
- hafif
- light (sleep)
- hafif
- slight, gradual (incline, slope, etc.)
- hafif
- dilute
- hafif
- lightminded
- hafif
- skittish
- hafif
- gaseous
- hafif
- gossamer
- hafif
- gauze
- hafif
- underproof