hafifle

listen to the pronunciation of hafifle
Türkisch - Englisch
alleviate

Sami took medication to alleviate pain. - Sami ağrıyı hafifletmek için ilaç aldı.

Sami's mental illness didn't alleviate his punishment. He got two consecutive life sentences. - Sami'nin akıl hastalığı onun cezasını hafifletmedi. Art arda iki ömür boyu hapis cezası aldı.

To make less severe, as a pain or difficulty

Alcohol is often a cheap tool to alleviate the stress of a hard day.

{v} to ease, lessen, allay; used of evils
{f} allay, soothe, relieve; moderate, soften; lessen, diminish
to make less burdensome or less hard to bear
To extenuate; to palliate
opposed to aggravate
To lighten or lessen (physical or mental troubles); to mitigate, or make easier to be endured; as, to alleviate sorrow, pain, care, etc
To lighten or lessen the force or weight of
To make less severe (a pain or difficulty)
If you alleviate pain, suffering, or an unpleasant condition, you make it less intense or severe. Nowadays, a great deal can be done to alleviate back pain. = ease aggravate + alleviation al·le·via·tion Their energies were focussed on the alleviation of the refugees' misery. to make something less painful or difficult to deal with alleviate the problem/situation/suffering etc (past participle of alleviare, from ad- + levis )
hafif
light

When meeting a person for the first time, keep the conversation light. - Biriyle ilk defa karşılaştığında,konuşmayı hafif sürdür.

You'd better not make light of him. - Onu hafife almasan iyi olur.

hafif
mild

We have a mild winter this year. - Bu yıl hafif bir kış var.

I have a mild pain here. - Burada hafif bir ağrım var.

hafif
{s} slight

The tower leaned slightly to the left. - Kule sola doğru hafifçe eğildi.

Several slight shocks followed the earthquake. - Depremi çok sayıda hafif şoklar izledi.

hafif
lightweight

This titanium bicycle made in Italy is incredibly lightweight. - İtalya'da yapılan bu titanyum bisiklet inanılmaz hafiftir.

This carbon fiber bicycle is incredibly lightweight. - Bu karbon fiber bisiklet inanılmaz hafiftir.

hafif
{s} weak

I'd like my coffee weak. - Kahvemi hafif istiyorum.

I like my coffee weak. - Kahvemi hafif severim.

hafif
{s} small
hafiflemek
alleviate
hafif
{s} distant
hafif
bland
hafif
flimsy
hafif
subtle
hafif
insubstantial
hafif
favonian
hafif
delicate
hafif
wishywashy
hafif
flighty
hafif
lite
hafif
salinity
hafif
hooly
hafif
tap

Tom tapped on the window. - Tom pencereye hafifçe vurdu.

Someone tapped me on the shoulder. - Birisi omuzuma hafifçe vurdu.

hafif
feathery
hafif
{s} cushy
hafif
thin

I think you underestimate them. - Sanırım onları hafife alıyorsun.

I think you underestimate me. - Sanırım beni hafife alıyorsun.

hafiflemek
relieved
hafiflemek
relax
hafiflemek
subside
hafiflemek
slack
hafiflemek
remit
hafif
subdued
hafif
casual
hafif
gentle

She gave the door a gentle push. - O, kapıyı hafifçe itti.

hafif
flippant
hafif
tenuous
hafif
soft

Just close your eyes, whispered Tom, and when Mary closed her eyes, he kissed her softly on the lips. - Tom Sadece gözlerini kapat. diye fısıldadı ve Mary gözlerini kapatınca, onun dudaklarını hafifçe öptü.

The soft afternoon sun came in through the branches of the tree and then the window. - Hafif bir ikindi güneşi, dalların arasından süzülüp pencereden içeri giriyordu.

hafif
weightless
hafif
corky
hafif
diluted
hafif
gauzy
hafiflemek
abate
hafiflemek
moderate
hafiflemek
lighten
hafiflemek
slacken
hafif
light, relaxed, at ease, free from trouble
hafif
light, easy, mild
hafif
frivolous
hafif
(tartışma) unsound
hafif
airy
hafif
light, mild, not heavy or strong
hafif
light (music)
hafif
digestible
hafif
light, mild (food); light (meal, drink)
hafif
piano
hafif
slight, small, little (sound, voice, noise)
hafif
dulcet
hafif
light, slight, mild, not intense
hafif
loose
hafif
easy of digestion
hafif
light, frivolous, flighty
hafif
slang penniless, broke
hafif
(yemek) blancmange
hafif
unsubstantial
hafif
feeble
hafif
frail
hafif
feint
hafif
light, mild (punishment, penalty, sentence, etc.)
hafif
light (in weight)
hafif
light, thin, slight
hafif
lenient
hafif
light, gentle, mild
hafif
(çay vs.) wishy-washy
hafif
lightly, slightly, mildly
hafif
light " yeğni; easy" " kolay; weak, dilute; slight, gentle, mild; (yiyecek, içecek, vb.) mild; (ağrı) dull; unimportant, insignificant; flighty" hoppa
hafif
lightly

Tom kissed Mary lightly on the lips. - Tom Mary'yi dudaklarından hafifçe öptü.

Tom knocked lightly on Mary's door. - Tom Mary'nin kapısını hafifçe çaldı.

hafif
light, slight, slightly evident
hafif
light (sleep)
hafif
slight, gradual (incline, slope, etc.)
hafif
dilute
hafif
lightminded
hafif
skittish
hafif
gaseous
hafif
gossamer
hafif
gauze
hafif
underproof
hafiflemek
slow down
hafiflemek
become lighter
hafiflemek
to get lighter; to abate, to subside; to be relieved, to feel relieved
hafiflemek
sink
hafiflemek
to feel relaxed; to feel relieved
hafiflemek
to wane, subside, abate, let up, lessen, decrease, diminish
hafiflemek
to get lighter, lighten (in weight)
hafiflemek
ease off
hafiflemek
settle
hafiflemek
to lighten up, ease up
hafiflemek
wear off
hafiflemek
weaken
Türkisch - Türkisch

Definition von hafifle im Türkisch Türkisch wörterbuch

HAFÎF
(Osmanlı Dönemi) Kuş uçarken, at koşarken veya rüzgâr eserken meydana gelen hışırtı, hışlama
HAFİF
(Osmanlı Dönemi) Ağır olmayan. Hafif. Yeğni
Hafif
(Osmanlı Dönemi) VESN
Hafif
yeyni
Hafif
(Osmanlı Dönemi) FEZR
Hafiflemek
hafifleşmek
Hafiflemek
yeğnilmek
hafif
Çabuk uyanılan
hafif
Önemli olmayan
hafif
Ağır başlı olmayan, ciddi olmayan, hoppa
hafif
Etkisi az olan. Önemli olmayan. Çabuk uyanılan (uyku). Çok dik olmayan (sırt, yokuş): "Hafif bir meyilden indik."- H. R. Gürpınar
hafif
Tartıda ağırlığı az gelen, yeğni, ağır karşıtı
hafif
Gücü az olan, belli belirsiz: "Kaskatı kesilmiş vücudu, suyun hafif akıntısına uyarak yavaş yavaş uzaklaştı."- R. N. Güntekin
hafif
Aruz vezninde bir birim
hafif
Güç veya yorucu olmayan, kolay
hafif
Kalınlığı veya yoğunluğu az olan: "Dışarıda yanan lambanın aydınlığıyla burası hafif bir karanlık içindeydi."- M. Ş. Esendal
hafif
Miktarı az, sindirimi kolay (yiyecek): "Onlar da akşam yemeğini pek hafif yerlerdi."- S. F. Abasıyanık
hafif
Gücü az olan, belli belirsiz
hafif
Zorlu olmayan
hafif
Çok dik olmayan (sırt, yokuş)
hafif
Kalınlığı veya yoğunluğu az olan
hafif
Etkisi az olan
hafif
Ağırbaşlı olmayan, ciddi olmayan, hoppa
hafif
Miktarı az, sindirimi kolay
hafif
Sıkıntısız, ferah, rahat
hafiflemek
Herhangi bir sebeple eski ağırlığı azalmak
hafiflemek
Etkisi, gücü azalmak
hafiflemek
Bir sıkıntıdan kurtulmak, rahatlamak
Englisch - Türkisch

Definition von hafifle im Englisch Türkisch wörterbuch

hafif
(Meteoroloji) kar sağanağı
hafifle
Favoriten