Keşke bir zamanlar sahip olduğum tonu ve atikliği geri alabilsem.
- I wish I could get back the tone and nimbleness I once had.
O, şimdiye kadar sahip olduğumuz tek erkek evlat.
- He is the only son that we have ever had.
Bir araba sürmek için bir ehliyete sahip olmak gereklidir.
- It is necessary to have a license to drive a car.
Windows ile eklentilere sahip olmak zorundasın,yoksa o dosyalarını okumaz.
- With Windows, you have to have extensions or it won't read your files.
Amerika'ya gideceksen, İngilizce konuşmayı öğrensen iyi olur.
- If you are to go to America, you had better learn English conversation.
Elinden geldiğince açık konuşsan iyi olur.
- You had better talk as clearly as you can.
yasal bir kuralı olmayan fakat must/have to kadar güçlü bir anlamı olan kalıptır.
Ağızlarını kapalı tutsalardı iyi olurdu.
- They had better have kept their mouths shut.
Gemiyle gitseydin iyi olurdu.
- You had better have gone by ship.
I had better go. - Gitsem iyi olur.
Ben bu küçük odayla ilgili en iyisini yapmak zorundayım.
- I have to make the best of that small room.
O biraz alışveriş yapmak için dışarı gitmiş olabilir.
- She may have gone out to do some shopping.
Şimdi üç yıldır İngilizce eğitimi almaktayız.
- We have been studying English for three years now.
Bankada paçayı yırtmak ve A52 yi almak zorundasın.
- You'll have to get off at the bank and take the A52.
Onunla konuşmama izin vermek zorundasın.
- You have to let me talk to him.
Onunla konuşmama izin vermek zorundasın.
- You have to let me talk to her.
Onu yemek zorunda değilsiniz.
- You don't have to eat it.
Bu akşam yemekte benimle olmak ister misin?
- Would you like to have dinner with me tonight?
Tom ne yapacağını bilmek için yeterli tecrübeye sahip değildi.
- Tom didn't have enough experience to know what to do.
Ben sadece bilmek zorundayım.
- I simply have to know.
Kadınların veya küçük çocukların size ne dediklerini anlamakta güçlük çekiyor musunuz?
- Do you have difficulty understanding what women or small children say to you?
Kazanın ne kadar ciddi olduğunu anlamak için sadece bu makaleyi okumalısın.
- You have only to read this article to see how serious the accident was.
Bütün oy pusulalarını saymak zorundayız.
- We have to count all of the ballots.
Zaten verdiğin her şeyi saymak iyi değil.
- It's not good to count all the things that you have already given.
Tom'un işini yapması için birini kabul etmek zorunda kalacağız.
- We will have to take on someone to do Tom's work.
Önerilerinizi kabul etmekten başka seçeneğim yok.
- I have no choice but to accept your proposals.
Tom'un bir taksi tutmak için yeterli parası yoktu.
- Tom didn't have enough money to take a taxi.
Oluklu kaşıklar geleneksel pelin ayininde belirli bir role sahiptir.Onlar bir adet küp şekeri soğuk suyla bardaklarının içine eritmek için küp şekeri bardağın üstünde tutmak için kullanılır.
- Slotted spoons have a particular role in the traditional absinthe ritual. They are used to hold a sugar cube over a glass as one dissolves it into her drink with cold water.
Yaptığını sandığım başarı türünü elde etmek istiyorsan, öyleyse daha çok çalışmak zorunda kalacaksın.
- If you want to achieve the kind of success that I think you do, then you'll have to study harder.
Tom'un o hakkı elde etmek için sadece bir şansı olacak.
- Tom will have only one chance to get that right.
Sadece birlikte biraz zaman geçirmek istedim.
- I just wanted to have some time together.
Hayatımın geriye kalan kısmını birlikte geçirmek istediğim herhangi biriyle henüz tanışmadım.
- I haven't yet met anyone I'd want to spend the rest of my life with.
Bir yerde içki içmek için dışarı çıkmak ister misiniz?
- Would you like to go out to have a drink somewhere?
Biraz su içmek istiyorum.
- I would like to have some water.
Balinaların kendi diline sahip olduklarına inanılmaktadır.
- It is believed that whales have their own language.
Neyin doğru olduğuna inandığını açıkça söyleme cesaretine sahip olmalısın.
- You ought to have the courage to speak out what you believe to be right.
Pul koleksiyonum yok ama onu davet etmek için bir mazeret olarak kullanabildiğim Japon kartpostal koleksiyonum var.
- I don't have a stamp collection, but I have a Japanese postcard collection that I could use as an excuse to invite him.
Faturayı ödemek zorunda kaldım! Bir dahaki sefere, onlar beni davet etmek zorunda kalacaklar.
- I had to pay the bill! The next time, I'll have them invite me.
Bunu yaptırmak için ödeme yaptım.
- I paid to have this done.
İlginç bir kişi olmak için aklınızı beslemek ve egzersiz yaptırmak zorundasınız.
- To be an interesting person you have to feed and exercise your mind.
Keşke seninle tekrar karşılaşmak zorunda olmasam.
- I wish I wouldn't have to meet you again.
Polis çağırmak zorunda kalacağım.
- I'm going to have to call the police.
Eğer o böyle içmeye devam ederse eve bir taksi çağırmak zorunda kalacak.
- If he keeps drinking like that, he'll have to take a taxi home.
Yüksek yerlerde arkadaşlara sahip olmak güzel olmalı.
- It must be nice to have friends in high places.
Bu akşam yemekte benimle olmak ister misin?
- Would you like to have dinner with me tonight?
Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.
- Before going to work in Paris I have to freshen up on my French.
Çocuklar yerde uyumak zorunda kalacaklar gibi.
- It seems that the children will have to sleep on the floor.
Son zamanlarda bir çok hileli iğrenç olaylar vardı.
- Recently there have been a lot of nasty incidents with fraud.
Ben hile yapma niyetim yok. Konu ne?
- I have no intention of cheating. What's the point?
Adil payına katkıda bulunmak zorundasın.
- You have to contribute your fair share.
Bayanlar ve Baylar, şu anda Tokyo Uluslararası Havaalanı'na inmiş bulunmaktayız.
- Ladies and Gentlemen, we have now landed at Tokyo International Airport.
Bu sınavda başarısız olursan, kursu tekrar etmek zorunda kalacaksın.
- If you flunk this exam, you'll have to repeat the course.
Pul koleksiyonum yok ama onu davet etmek için bir mazeret olarak kullanabildiğim Japon kartpostal koleksiyonum var.
- I don't have a stamp collection, but I have a Japanese postcard collection that I could use as an excuse to invite him.
Kimseyi incitmek zorunda olmak istemiyorum.
- I don't want to have to hurt anyone.
Sizin için endişelenmek zorunda olmak istemiyorum.
- I don't want to have to worry about you.
Ben her zaman sana karşı dürüst oldum. Neden beni aldatmak istiyorsun?
- I have always been honest with you. Why do you want to deceive me?
Will we get it finished? / We had better..
I had it with your antics!.
Conventional wisdom once had it that bloodletting cures many diseases.
I had to work, if well I was very tired.
If I had've known, I would have told you.
You've been had!.
The substance you describe can't be had at any price.
Yeah! You had me alright! Between your threatening stance and your armed-to-the-teeth men, I never would've thought that was just a joke.
The dog down the street has a lax owner.
I'm going to have some pizza and some Pepsi right now.
I could have him!.
They had me feed their dog while they were out of town.
UK usage He has some money, hasn't he?.
I have no German.
Dan certainly has arms today, probably from scraping paint off four columns the day before.
Note: there's a separate entry for have to.
We must observe the rules.
- We have to go by the rules.
I must've made a mistake somewhere.
- I must have made a mistake somewhere.
We had a hard year last year, with the locust swarms and all that.
Look what I have here — a frog I found on the street!.
The lecture's ending had the entire audience in tears.
You're a very naughty boy. If I've told you once, I've told you a thousand times. I won't have you chasing the geese!.
I have had it up to here with your nonsense!.
He must have had his chips, she thought, and our children will be born fatherless.
We would have won the match if we'd had a decent goalkeeper.And if my aunt had balls, she'd be my uncle!.
What he did was so hilarious, the way he was dancing... well, you had to be there.
If Tom had been speaking French, I would've been able to understand him.
- If Tom had been speaking French, I would have been able to understand him.
hâd.
... In fact, ancient army's had slingers ...
... Of course, we had another one in 2009, Typhoon Morakot. ...