O, son derece yakışıklıdır.
- He is tremendously handsome.
Bu bana son derece yardımcı oldu.
- It helped me out tremendously.
Çok hızlı konuşuyorsun.
- You speak tremendously fast.
Burası çok fazla ağrıyor.
- It hurts tremendously here.
O anda Boston'da olmak müthiş heyecan vericiydi.
- It was tremendously exciting to be in Boston at that time.
Tom, halkı müthiş etkilemiştir.
- The public has been tremendously impressed by Tom.
The noise was tremendously loud.''.