O, kendi mezarını kazıyor.
- He is digging his own grave.
Onlar onu mezarına gömdüler.
- They buried him in his grave.
Tom'un bir ayağı çukurda.
- Tom has one foot in the grave.
Onun bir ayağı çukurda.
- He's got one foot in the grave.
Onların soyadı posta kutusunda yazılıdır.
- Their family name is written on their mailbox.
Herhangi biri Tom'un soyadını biliyor mu?
- Does anyone know Tom's family name?
O, kararına ciddi bir hata olarak baktı.
- She looked on his decision as a grave mistake.
Başkanın ciddi sorumlulukları var.
- The president has grave responsibilities.
Sır ünlü filozofun mezarında gömülü kaldı.
- The secret remained buried in the grave of the famous philosopher.
Fadıl, işaretsiz bir mezara gömüldü.
- Fadil was buried in an unmarked grave.
Aile adın nasıl yazılır?
- How is your family name written?
Watanabe benim aile adımdır.
- Watanabe is my family name.
Dan bir kamyon tarafından çarpıldı ve ağır bir şekilde yaralandı.
- Dan was struck and gravely injured by a truck.
Uluslararası durum önemli hâle geliyor.
- The international situation is becoming grave.
Tom önemli bir hata yaptı.
- Tom made a grave mistake.
Bütün hayatım boyunca böyle kasvetli bir mezarlık görmedim.
- Never in all my life have I seen such a dreary graveyard.
Hayalet yavaş yavaş, ciddi, sessizce yaklaştı.
- The Phantom slowly, gravely, silently, approached.
This be the verse you grave for me / “Here he lies where he longs to be” — Stevenson, Requiem.
Lie full low, graved in the hollow ground. —Shakespeare.
O! may they graven in thy heart remain. —Prior.
He hath graven and digged up a pit. —Ps. VII 16 (Book of Prayer).
The thicker the cord or string, the more grave is the note or tone. —Moore (Encyc. of Music).
An illiterate fool sits in a mans seat; and the common people hold him learned, grave, and wise.