İyilik, şiddetten daha fazlasını yapar.
- Goodness does more than violence.
Alçak için bilgelik ve iyilik iğrenç görünüyor.
- Wisdom and goodness to the vile seem vile.
Tanrıya şükür buradasın.
- Thank goodness you're here.
Tanrım! Araba anahtarlarını kaybettim.
- My goodness! I have lost the car keys.
Sonunda aklıma güzel bir fikir geldi.
- At last a good idea struck me.
Gerçekten güzel koktu.
- It smelled really good.
Doktor olarak iyi değil.
- He is no good as a doctor.
İyi akşamlar, nasılsın?
- Good evening, how are you?
İyi bir yer alabilmek için Tom erken geldi.
- Tom showed up early so he could get a good seat.
Sizinki gibi öyle iyi bir kamera alamam.
- I can't afford such a good camera as yours.
Onun Mahjong'da çok iyi olduğunu duydum.
- I hear he is good at mahjong.
O çok iyi bir öğretmendir.
- She is a very good teacher.
Tom ve Mary çıkıyorlar mı? Hayır, sadece iyi arkadaşlar.
- Are Tom and Mary dating? No, they're just good friends.
Hayır, sadece düşündüm ki madem abaküs kullanabiliyorsun, kafandan hesap yapmada iyi olabilirsin.
- No, I just thought that since you can use an abacus, you might be good at doing calculations in your head.
Allah'tan başka bir ilâh yoktur ve Muhammed, Allah'ın elçisidir.
- There is no god but God, and Muhammad is the messenger of God.
Sanırım bu kitabı okumanız yararlıdır.
- I think it's good for you to read this book.
O, bu bilgileri yararlı kullanıma sundu.
- He put this information to good use.
Seri imalat birçok ürünün fiyatını düşürdü.
- Mass production reduced the price of many goods.
Dükkân deri ürünler getirdi.
- The shop carried leather goods.
Aferin, böyle devam et.
- Keep up the good work.
Aferin böyle devam et, Bay Sakamato.
- Keep up the good work, Mr. Sakamoto.
Tom sağlıklı gibi görünüyor.
- Tom seems to be in good health.
Sağlıklı kalabildiğim sürece uzun yaşamak isterim.
- I want to live as long as I can stay in good health.
Birey, devletin menfaati için mevcut değildir.
- The individual does not exist for the good of the State.
Tom, acentenin menfaatı icabı işi bırakmalıdır.
- Tom should quit for the good of the agency.
Onun Mahjong'da çok iyi olduğunu duydum.
- I hear he is good at mahjong.
Benim çok iyi bir sözlüğüm yok.
- I haven't a very good dictionary.
Arabamı satarak iyi bir kazanç elde ettim.
- I made a good profit by selling my car.
Farklı ülkeler, pek çok mal ithal etmektedirler.
- Different countries import many goods.
İthalat malları yüksek vergilere tabidir.
- Import goods are subject to high taxes.
Pekala, Tom'a veda öpücüğü vermeyecek misin?
- Well, aren't you going to kiss Tom goodbye?
Tom bugün gerçekten iyi iş çıkardı.
- Tom really did a good job today.
Çok güzel!Çok başarılı bir iş çıkardın.
- Very good! You did an excellent job.
Hastanedeki tatsız deneyimleri telafi etmek için, Tom onun için faydalı olandan biraz daha fazla içti.
- To compensate for his unpleasant experiences in the hospital, Tom drank a little more than was good for him.
Sizin için balık yemek faydalı mı?
- Is eating fish good for you?
O, konuşma sanatında yeteneklidir.
- He has a good art of talking.
Sorun neredeyse çözüldü.
- The problem is as good as settled.
Bu neredeyse doğru olamayacak kadar çok iyi
- It's almost too good to be true.
Güzel yemek pişirmenin püf noktası, kaliteli ve taze malzemeler kullanmaktır.
- The key to cooking good food is using high-quality, fresh ingredients.
Taze hava sağlıklı olmak için gereklidir.
- Fresh air is necessary to good health.
O, bu bilgileri yararlı kullanıma sundu.
- He put this information to good use.
Balık yemek sağlığın için yararlıdır.
- Eating fish is good for your health.
Bilimsel bilginin her artışıyla insanın kötülük için gücü iyilik için gücü gibi aynı oranda artırılır.
- With every increase of scientific knowledge, man's power for evil is increased in the same proportion as his power for good.
O bana bir iyilik yaptı.
- He did me a good turn.
Ev iyi görünüyordu, üstelik fiyat en uygundu.
- The house looked good; moreover, the price was right.
Kimse ona uygun bir fırsat tanımadı.
- No one gave him a good chance.
Bazıları İngilizcede iyiler,ve diğerleri matematikte iyiler.
- Some are good at English, and others are good at mathematics.
Tom ve Mary birbirlerine karşı iyiler.
- Tom and Mary are good for each other.
Tom iyi bir yaşam sağlamaktadır.
- Tom makes a good living.
Endişelenme. Eminim, Tom'un henüz burada olmamasının sağlam bir nedeni var.
- Don't worry. I'm sure there's a good reason why Tom isn't here yet.
O bir şarkıcı olarak başarılı olmuştu ve o çok popüler oldu.
- He had made good as a singer and he became very popular.
Eğer başarılı olacaksan iyi bir başlangıç yapmalısın.
- If you are to succeed, you must make a good start.
O kesinlikle iyi bir adam ama güvenilir değil.
- He is a good fellow for sure, but not trustworthy.
Bunu güvenilir kaynaklardan öğrendik.
- I got this on good authority.
O, sağlığı yerinde görünüyor.
- He seems to be in good health.
Öğretmenimizin havası yerinde.
- Our teacher is in a good mood.
Tom bir iyilikseverdi.
- Tom was a good Samaritan.
Ted saatleri tamir etmede iyidir.
- Ted is good at repairing watches.
O, tam senin gibi, iyi bir golfçü.
- He, just like you, is a good golfer.
O oldukça iyi bir fikir.
- That's a pretty good idea.
Tom'un köpeği oldukça iyi bir yüzücü.
- Tom's dog is a pretty good swimmer.
Peki, iyi bir hafta sonu geçirdin mi?
- Well, did you have a good weekend?
Bugün Pekin'de hava çok iyi.
- The air is very good in Beijing today.
Tom'un iyi bir öğretmen olacağına eminim.
- I bet Tom would be a good teacher.
Tom Mary'nin iyi zaman geçirdiğinden emin olmak için zahmete katlandı.
- Tom went out of his way to make sure Mary had a good time.
The fruit of the Spirit is love, joy, peace, long-suffering, gentleness, goodness, faith.
Thank goodness that the war is over!.
For goodness' sake, get off the computer! You've been on there for ages!.
For goodness' sake, I spelledt that word correctly. I never knew I could do that.
a good amount of seeds.
The bread is still good.
Good Friday.
The soup is good and hot.
The one thing that we can't do...is throw out the baby with the bathwater.... We know our process works pretty darn good and, uh, it’s really sparked this amazing phenomenon of this...high-quality website.
a good worker.
Walking is good for you.
The flashlight batteries are still good.
a good job.
The car was a good ten miles away.
all in good time.
Eat a good dinner so you will be ready for the big game tomorrow.
When we are happy, we are always good, but when we are good, we are not always happy.
Is the clam chowder made with honest-to-goodness clams?.
My goodness, what a loud noise!.
What are some tasty foods that would go well with potatoes?
- What are some good foods to eat with potatoes?
He speaks English well.
- He is a good speaker of English.
... this goodness of conversational search will be ...
... Now, there's a lot of question about how to judge goodness, ...