good fortune; favorable issue or event

listen to the pronunciation of good fortune; favorable issue or event
Englisch - Türkisch

Definition von good fortune; favorable issue or event im Englisch Türkisch wörterbuch

lucky
şanslı

İyi bir sağlığa sahip olduğum için, kendimi şanslı sayıyorum. - I count myself lucky in having good health.

Ben ne şanslı bir çocuk olduğumu biliyorum. - I know what a lucky boy I am.

luckily
iyi ki

İyi ki kimse ıslanmadı. - Luckily nobody got wet.

İyi ki, biri bana giyecek bir ceket verdi. - Luckily, someone gave me a jacket to wear.

luckily
allah'tan

Allah'tan, Tom yaralı değildi. - Luckily, Tom wasn't injured.

Allah'tan kimse yaralanmadı. - Luckily nobody got injured.

luckily
çok şükür

Çok şükür hava düzeldi. - Luckily, the weather turned out fine.

luckily
şansa bak ki

Şansa bak ki, biletleri dün almıştım. - Luckily, I was able to get the tickets yesterday.

luckily
şükür ki
luckily
şansa bakın ki
luckily
neyse ki

Neyse ki Tom Mary'i görmedi. - Luckily Tom didn't see Mary.

Neyse ki, biz bir kaçış yolu bulduk. - Luckily, we found an escape route.

luckily
bereket versin ki

Bereket versin ki, Tom'u onu yapmamaya ikna edebildim. - Luckily, I was able to talk Tom out of doing that.

Bereket versin ki hava iyiydi. - Luckily, the weather was good.

luckily
Allahtan

Allahtan, o iyi bir koltuk buldu. - Luckily, he found a good seat.

Allahtan, birincilik ödülünü kazandı. - Luckily, I won first prize.

luckily
şans eseri

Şans eseri o beni görmedi. - Luckily he did not see me.

Şans eseri, Tom'un ödünç alabileceğim biraz parası vardı. - Luckily, Tom had some money I could borrow.

luckily
talihine
luckily
şansla
luckiness
{i} şanslılık
luckiness
(isim) şanslılık