Definition von getirme im Türkisch Englisch wörterbuch
- introduction
- swap in
- (Bilgisayar) fetch
He trained his dog to fetch the newspaper.
- Gazeteyi getirmesi için köpeğini eğitti.
Throw a stick and watch the dog fetch it.
- Bir sopa at ve köpeğin onu alıp getirmesini izle.
- getirmek
- bring
You do not have to bring your lunch.
- Öğle yemeğini getirmek zorunda değilsin.
Tom wanted to bring home a souvenir.
- Tom eve bir hediyelik eşya getirmek istedi.
- getirme işini yaptırmak
- bring to the job
- geviş (getirme)
- rumination
- geri getirme
- to restore
- geviş getirme
- rumination
- geçirmez hale getirme
- proofing
- yerine getirme
- implement
- getirmek
- get
I just want to get my daughter back safely, that's all.
- Ben sadece kızımı güvenle geri getirmek istiyorum, bu kadar.
She makes it a rule to get up at six every morning.
- O her sabah altıda kalkmayı kural haline getirmektedir.
- getirmek
- {f} carry
You should do your best to carry out your promises.
- Sözlerinizi yerine getirmek için elinizden gelenin en iyisini yapmalısınız.
- yerine getirme
- implementation
- getir
- brought
My uncle brought a new TV set for us.
- Dayım bizim için yeni bir TV seti getirdi.
Another ten minutes' walk brought us to the shore.
- On dakikalık bir başka yürüyüş bizi kıyıya getirdi.
- getirmek
- {f} introduce
- getirmek
- {f} convey
- akla getirme
- association
- akla getirme
- evocation
- dile getirme
- utterance
- getirmek
- fetch
- getirmek
- bring along
- getirmek
- bear
- toz haline getirme
- dusting
- yerine getirme
- countercoil
- yerine getirme
- effecting
- yerine getirme
- effectuation
- yerine getirme
- keeping
- yerine getirme
- performance
- yerine getirme
- observance
- yerine getirme
- effectuating
- yerine getirme
- (Askeri) counterrecoil
- yerine getirme
- discharge
- yerine getirme
- fulfilment
- yerine getirme
- exercising
- yerine getirme
- pursuance
- yerine getirme
- exercise
- getir
- bring
Because we love you, we are updating Tatoeba to bring you a better user experience. See? We love you huh?
- Çünkü biz sizi seviyoruz, daha iyi bir kullanıcı deneyimi getirmek için Tatoeba'yı güncelleştiriyoruz. Gördünüz mü? Biz sizi seviyoruz ha?
In most sports the team that practice hardest usually brings home the bacon.
- Çoğu sporlarda en sıkı çalışma yapan takım genellikle eve ekmek parasını getirir.
- dile getirme
- articulation
- emniyetli hale getirme
- (Askeri) make safe
- en iyi duruma getirme
- (Bilgisayar) optimization
- getir
- (Bilgisayar) import
It's important to unite as many workers as possible.
- Mümkün olduğunca çok sayıda işçiyi bir araya getirmek önemlidir.
The new law will bring about important changes in the educational system.
- Yeni yasa, eğitim sistemine önemli değişiklikler getirecektir.
- getirmek
- bring forth
- getirmek
- bring into
- getirmek
- swap-in
- getirmek
- provide
- getirmek
- yield
- getirmek
- hand in
- getirmek
- bringing
This is like bringing water to the sea.
- Bu, denize su getirmek gibidir.
- getirmek
- give
- getirmek
- put forward
- kendine getirme
- (Bilgisayar) recovery
- koloni haline getirme
- colonization
- motorize hale getirme
- (Askeri) motorise
- motorize hale getirme
- (Askeri) motorize
- uyumlu hale getirme
- adapting
- yenilik getirme
- innovation
- yerine getirme
- (Hukuk) fulfillment, implementation
- yerine getirme
- acquittal
- yerine getirme
- fulfillment
- yerine getirme
- execution
- yerine getirme
- redemption
- yerine getirme
- consummation
- yerine getirme
- administration
- getir
- brought into
Sami was brought into the police station.
- Sami karakola getirildi.
Fadil was brought into the police station and questioned.
- Fadıl polis karakoluna getirildi ve sorgulandı.
- getir
- bring into
- getir
- {f} bringing
Are you bringing your camera?
- Kameranı getiriyor musun?
Thanks for bringing me here.
- Beni buraya getirdiğiniz için teşekkürler.
- getir
- hand in
- getirmek
- produce
- getirmek
- maximize
- getirmek
- {f} usher
- getirmek
- return
Tom came to return a book he'd borrowed.
- Tom ödünç aldığı kitabı getirmek için geldi.
- getirmek
- bring of
- getirmek
- reduce
- Savunma Bakanlığı Acil Durumlar Makamı Bulup Getirme ve Analiz Sistemi
- (Askeri) Department of Defense (DOD) Emergency Authorities Retrieval and Analysis System
- akla yatkın hale getirme
- rationalization
- askerden tecrit, gayri askeri hale getirme
- (Askeri) demilitarization
- baskıya hazır hale getirme
- redaction
- bir araya getirme
- fabrication
- biraraya getirme
- assembling
- bitkisel melez meydana getirme
- crossfertilize
- bombayı etkisiz hale getirme
- bomb disposal
- cam haline getirme
- vitrification
- doygun hale getirme
- saturating
- dünyaya getirme
- generation
- eski hale getirme
- law complete restitution
- eski haline getirme
- restitution
- etkili hale getirme
- (Hukuk) enforcement
- etkisiz duruma getirme
- neutralization
- etkisiz hale getirme
- nullification
- etkisiz hale getirme (bomba)
- defusing
- ezerek toz haline getirme
- trituration
- gaz haline getirme
- gasification
- getir
- broughtinto
- getir
- handin
- getir
- galligaskins
- getir
- spat
- getir
- hand#in
- getir
- bringinto
- getirmek
- to reach (a period of time)
- getirmek
- an auxiliary verb used after some nouns: pişmanlık getirmek to feel regret, be regretful
- getirmek
- to appoint (someone) to (a position, an office, etc.), bring (someone) to (a position, an office, etc.), designate (someone) (a title)
- getirmek
- to bring; to fetch; to bring in, to yield, to give; to put forward, to bring; to bring forth
- getirmek
- to put forward, bring forth, set forth, present
- getirmek
- (çözüm) propose
- getirmek
- to bring in, yield, produce (income, profit, etc.)
- getirmek
- (faiz vb) return
- getirmek
- to bring, carry, convey (news, greetings, etc.)
- getirmek
- to produce, cause, bring forth, bring about, bring on
- getirmek
- take into
- getirmek
- work up
- getirmek
- to bring (something, someone) to (someone or a place)
- getirmek
- bring in
- getirmek
- (Hukuk) to introduce
- getirmek
- (konuyu) bring round
- getirmek
- to fetch
- getirmek
- to bring (something, someone) from (a place) to (someone or a place)
- getirmek
- pose
- haline getirme
- reduction
- hareketsiz hale getirme
- immobilization
- kesikli hale getirme
- (Matematik) discretization
- komut getirme
- (Bilgisayar,Teknik) instruction fetch
- kâr getirme yüzdesi
- productivity
- levha haline getirme
- lamination
- levye geri getirme yayı
- (Otomotiv) lever return spring
- meydana getirme
- doing
- meydana getirme
- constitution
- meydana getirme
- progeniture
- meydana getirme
- procreation
- patlayıcıları etkisiz hale getirme
- (Askeri) explosive ordnance disposal
- ruh haline getirme
- etherealising
- ruh haline getirme
- etherealisation
- sağlıklı hale getirme
- sanitation
- tanınmaz hale getirme
- disguise
- toz haline getirme
- powdering
- toz haline getirme
- pulverization
- uluslararası hale getirme
- internationalization
- vecit haline getirme
- enrapturing
- verimli hale getirme
- improvement
- yakarak toz haline getirme veya gelme
- calcination
- zararsız hale getirme
- disarmament
- özel göreve getirme
- secondment