Definition von germe im Türkisch Englisch wörterbuch
- (Denizbilim) daliane
- staying
- stress
- tauting
- tensioning
- (Tıp) distention
- tensile
- tautening
- stretching
- stretching, strain, stress, tension
- stretching out, extending (a limb, muscle, etc.)
- strain
I want to strain your nerves.
- Ben sinirlerini germek istiyorum.
- lifting
- stretching, straining, tightening
- tension
- elongation
- spreading
- drop bar
- (Tıp) extension
- {i} straining
- distension
- stretch
Everybody in the car said they wanted to get out and stretch their legs.
- Arabaki herkes arabadan çıkmak ve bacaklarını germek istediğini söyledi.
The dough broke up when Tom tried to stretch it.
- Tom onu germeye çalıştığında hamur parçalandı.
- distend
- germek
- stretch
During the intermission I got up to stretch my legs.
- Molada bacaklarımı germek için kalktım.
Everybody in the car said they wanted to get out and stretch their legs.
- Arabaki herkes arabadan çıkmak ve bacaklarını germek istediğini söyledi.
- germe aparatı
- expander
- germe cıvatası
- (İnşaat) stay bolt
- germe deneyi
- tensile test
- germe işlemi
- take-up
- germe makinesi
- stenter
- germe makinesi
- (Teknik,Tekstil) tenter
- germe-kurutma makinesi
- (Tekstil) tenter
- germe-kurutma makinesi
- (Tekstil) stenter
- germe halatı
- guy
- germe kablosu
- guy
- germe aracı
- (Tekstil) clamping device
- germe ağırlığı
- tension weight
- germe bandı
- tensioning band
- germe bağlantı parçası
- (Otomotiv) tensioning bracket
- germe braketi
- (Otomotiv) tensioning bracket
- germe civatası
- tensile bolt
- germe civatası
- threaded bolt
- germe donanımı
- turnbuckle
- germe donanımı
- tensioning gear
- germe donanımı
- turn buckle
- germe düzeni
- trussing
- germe egzersizi
- (Tıp) stretching exercises
- germe gerinimleri
- stretcher strains
- germe haddesi
- tension roll
- germe halatı
- guy rope
- germe halkası
- tensioning eyelet
- germe kaması
- tightening key
- germe kancası
- tensioning hook
- germe kasnağı
- (Otomotiv) tensioning pulley
- germe kasnağı
- tightening pulley
- germe kasnağı
- take-up pulley
- germe kolu
- tensioning lever
- germe kolu
- tensioning rod
- germe kolu
- tensioning arm
- germe krikosu
- tensioning jack
- germe kuvveti
- axial tension
- germe makarası
- expanding roller
- germe makinesi
- stenter frame
- germe makinesi kancası
- (Teknik,Tekstil) tenter hook
- germe manşonu
- take-up sleeve
- germe mesnedi
- (Askeri) anchor block
- germe plakası
- tensioning plate
- germe sistemi
- tense system
- germe somunu
- take-up nut
- germe tertibatı
- stretching device
- germe tertibatı
- wire stretcher
- germe vidalı çekme çubuğu
- adjustable actuating rod
- germe vidası
- tensioning screw
- germe yayı
- detent spring
- germe yayı
- (Otomotiv) tensioning spring
- germe çubuğu
- (Tekstil) brace rod
- germe çubuğu
- tension rod
- germe ünitesi
- strain unit
- germe şeridi
- tensile band
- germe-kurutma makinesi
- tenter, stenter ram
- germek
- strain
I want to strain your nerves.
- Ben sinirlerini germek istiyorum.
- ger
- {f} strained
Their marriage has been strained lately because of financial problems.
- Mali sıkıntılar nedeniyle evlilikleri son zamanlarda gerildi.
His weight strained the rope.
- Onun ağırlığı ipi gerdi.
- germek
- {f} string
- germek
- {f} rack
- germek
- stress
- germek
- cock
- germek
- tense up
- germek
- flex
- germek
- clamp
- germek
- extend
- germek
- distant
- germek
- (Teknik,Tekstil) tenter
- germek
- stenter
- germek
- stretch out
- ger
- stretch out
- ger
- {f} stretch
During the intermission I got up to stretch my legs.
- Molada bacaklarımı germek için kalktım.
Dad stretched after dinner.
- Babam akşam yemeğinden sonra gerindi.
- ger
- {f} tense
What Jane said made the atmosphere less tense.
- Jane'in söylediği ortamı daha az gerdi.
Tom's meeting with his boss was very tense.
- Tom'un patronuyla buluşması gerilimli idi.
- ger
- {f} straining
- ger
- {f} tensed
Relax. You're all tensed up.
- Rahatlayın. Hepiniz gerginsiniz.
- ger
- {f} strain
Great strain was put on Tom and Mary's marriage by the constant meddling of Mary's mother.
- Mary'nin annesinin sürekli karışmasından Tom ve Mary'nin evliliğine büyük bir gerginlik konuldu.
The atmosphere became strained when he came.
- O geldiğinde ortam gerginleşti.
- ger
- {f} stretched
Dad stretched after dinner.
- Babam akşam yemeğinden sonra gerindi.
My father stretched after dinner.
- Babam akşam yemeğinden sonra gerildi.
- ger
- tense up
- germek
- tense
- acılara göğüs germe
- stoicism
- esneme-plastik germe
- (Gıda) elastic plastic stretching
- esneme-plastik germe
- elastic-plastic stretching
- ger
- recover
He soon recovered his composure.
- Kısa sürede soğukkanlılığını geri kazandı.
Though the doctor did his best, the patient's recovery was slow.
- Doktor elinden geleni yapmasına rağmen hastanın iyileşmesi yavaş gerçekleşti.
- germek
- to tense, to extend
- germek
- tighten
- germek
- tauten
- germek
- stay
- germek
- lift
- germek
- distend
- germek
- span
- germek
- to strain, make (nerves, relations, etc.) tense
- germek
- to stretch, strain, tighten, draw (something) taut
- germek
- to stretch (something) over; to spread out
- germek
- hang on
- germek
- bag
- germek
- to stretch out, extend (a limb, muscle, etc.)
- germek
- tighten up
- germek
- draw
- germek
- sprawl out
- germek
- (Tekstil) strecth
- iplik germe
- (Tekstil) thread nipper spring
- kumaş germe donanımı
- spreading machine
- zincir germe dişlisi
- (Otomotiv) chain tensioner sprocket
- zincir germe dişlisi
- take-up sprocket
- çarmıha germe
- crucifixion
- üst germe
- ledger