In my opinion, a well-designed website shouldn't require horizontal scrolling.
- Bence, iyi tasarlanmış bir web sitesi yatay kaydırma gerektirmemeli.
It doesn't require you to be a polyglot.
- Çok dil bilen biri olmanızı gerektirmiyor.
I don't think that such an insult necessitates a response.
- Böyle bir hakaretin bir yanıt gerektireceğini sanmıyorum.
The rain necessitated a postponement of the picnic.
- Yağmur bir piknik ertelemesi gerektirdi.
Ordering from catalogs saves you time and money without requiring you to leave the house.
- Kataloglardan sipariş verme evden ayrılmanızı gerektirmeden size zaman para kazandırır.
If the opposition were to win, it would not entail a radical departure from current policies.
- Muhalefet kazanmış olsaydı,Mevcut politikalardan keskin bir çıkış gerektirmezdi.
What does your job entail?
- İşiniz ne gerektiriyor.
I need medicine. Where is the pharmacy?
- Bana ilaç gerekiyor. Eczane nerede?
At the age of six he had learned to use the typewriter and told the teacher that he did not need to learn to write by hand.
- Altı yaşında o, daktiloyu kullanmayı öğrendi ve öğretmenine el ile yazmayı öğrenmesine gerek kalmadığını söyledi.
Tom wasn't certain whether or not he should tell Mary.
- Tom Mary'ye söylemesi gerekip gerekmediğinden emin değildi.
I wondered whether or not Tom had told Mary she needed to do that.
- Tom'un Mary'ye bunu yapması gerektiğini söyleyip söylemediğini merak ettim.
He demanded that I should pay the money at once.
- Parayı bir kerede ödemem gerektiğini talep etti.
Raising a child demands patience.
- Bir çocuk yetiştirmek sabır gerektirir.
Your shoes want mending.
- Ayakkabılarının tamir edilmesi gerekiyor.
If you don't want to go, you don't need to.
- Gitmek istemiyorsan, gitmene gerek yok.
Concerning this matter, I'm the one to blame.
- Bu konuyla ilgili, suçlanması gereken kişi benim.
That's nothing you need to concern yourself with.
- Bu kendinizi endişelendirmenizi gereken bir şey değil.
I think that you ought to apologize to her.
- Ben ondan özür dilemen gerektiğini düşünüyorum.
You ought to see a dentist.
- Bir diş hekimini ziyaret etmen gerekiyor.
Our college won't admit Tom until he meets all the requirements.
- Bizim üniversite bütün gereksinimleri karşılayıncaya kadar Tom'u kabul etmeyecek.
In my opinion, happiness has a few fundamental requirements.
- Bana göre, mutluluğun birkaç temel gereksinimi var.
The Romans would never have had the chance to conquer the world if they had first been required to study Latin.
- Romalılar ilk önce Latince çalışması gerekli olsaydı, asla dünyayı fethetme şansları olmazdı.
Am I required to get a visa?
- Vize almam gerekiyor mu?
I find it necessary to be able to say what I feel.
- Ne hissettiğimi söyleyebilmeyi gerekli buluyorum.
It is necessary that every member observe these rules.
- Her üyenin bu kurallara uyması gereklidir.
In the United States the automobile is a necessity and not a luxury.
- Amerika Birleşik Devletleri'nde otomobil bir lüks değil, bir gerekliliktir.
There is no necessity for you to do that.
- Onu yapmana gerek yok.
This will come in handy in a pinch.
- Bu gerektiğinde işe yarayacak.
You'll get used to living alone in a pinch.
- Gerektiğinde yalnız yaşamaya alışacaksın.
Bu yalnızca biraz istikrar icap ettirir.
- Bu sadece biraz kararlılık gerektirir.