Surely that's unnecessary.
- Kesinlikle bu gereksiz.
Precautionary measures were unnecessary.
- İhtiyati önlemler gereksizdi.
That's a redundant, caustic question.
- O gereksiz, sert bir soru.
The bottles of beer that I brought to the party were redundant; the host's family owned a brewery.
- Partiye getirdiğim bira şişeleri gereksizdi; ev sahibinin ailesi bir bira fabrikasına sahipti.
All the comments are superfluous.
- Tüm yorumlar gereksizdir.
They think it's superfluous.
- Onlar bunun gereksiz olduğunu düşünüyor.
Needless to say, we were very tired by the end of the day.
- Söylemek gereksiz, biz günün sonunda çok yorgunduk.
What did they add this needless function for?
- Bu gereksiz işlevi ne için eklediler?
The aggression was provoked by all those gratuitous insults.
- Saldırı tüm bu gereksiz hakaretler tarafından kışkırtıldı.
They plan to evacuate all nonessential personnel from the embassy.
- Onlar büyük elçilikten tüm gereksiz personeli tahliye etmeyi planlıyorlar.
I need to configure this server with an appropriate firewall system.
- Uygun bir güvenlik duvarı sistemiyle bu sunucuyu yapılandırmam gerekiyor.
At the age of six he had learned to use the typewriter and told the teacher that he did not need to learn to write by hand.
- Altı yaşında o, daktiloyu kullanmayı öğrendi ve öğretmenine el ile yazmayı öğrenmesine gerek kalmadığını söyledi.
Listen up! The first rule of the Tautology Club is the first rule of the Tautology Club.
- Dinleyin! Gereksiz Tekrar Kulübünün ilk kuralı, Gereksiz Tekrar Kulübünün ilk kuralıdır.
There is no need to be unnecessarily anxious about the outbreak.
- Salgından gereksiz yere endişelenmeye gerek yok.
In order to be easily understood, a sentence should not be unnecessarily complicated.
- Kolayca anlaşılması için bir cümle gereksiz yere karmaşık olmamalı.
Why worry needlessly?
- Neden gereksiz yere endişe ediyorsun?
Tom wasn't certain whether or not he should tell Mary.
- Tom Mary'ye söylemesi gerekip gerekmediğinden emin değildi.
Tom is having trouble deciding whether or not he really needs to go.
- Tom gerçekten gitmesinin gerekip gerekmediğine karar vermekte sorun yaşıyor.
He demanded that I should pay the money at once.
- Parayı bir kerede ödemem gerektiğini talep etti.
This problem demands immediate attention.
- Bu soruna hemen dikkat edilmesi gerekir.
Your shoes want mending.
- Ayakkabılarının tamir edilmesi gerekiyor.
If you don't want to go, you don't need to.
- Gitmek istemiyorsan, gitmene gerek yok.
Concerning this matter, I'm the one to blame.
- Bu konuyla ilgili, suçlanması gereken kişi benim.
That's nothing you need to concern yourself with.
- Bu kendinizi endişelendirmenizi gereken bir şey değil.
I think that you ought to apologize to her.
- Ben ondan özür dilemen gerektiğini düşünüyorum.
You ought to see a dentist.
- Bir diş hekimini ziyaret etmen gerekiyor.
Please tell me the requirements for admission to the college.
- Koleje kabul için gerekli şeyleri anlatabilir misiniz.
In my opinion, happiness has a few fundamental requirements.
- Bana göre, mutluluğun birkaç temel gereksinimi var.
Newton discovered that a force is required to change the speed or direction of movement of an object.
- Newton gücün bir nesnenin hareket hızını ya da yönünü değiştirmek için gerekli olduğunu keşfetti.
All passengers are required to show their tickets.
- Tüm yolcuların biletlerini göstermeleri gerekir.
If you are going abroad, it's necessary to have a passport.
- Eğer yurt dışına gidiyorsanız, bir pasaporta sahip olmak gereklidir.
It is necessary that every member observe these rules.
- Her üyenin bu kurallara uyması gereklidir.
Necessity is the mother of invention.
- Gereksinim icatın annesidir.
We understand the necessity of studying.
- Eğitimin gerekliliğini anlıyoruz.
This will come in handy in a pinch.
- Bu gerektiğinde işe yarayacak.
You'll get used to living alone in a pinch.
- Gerektiğinde yalnız yaşamaya alışacaksın.
Lüzumsuz kelimeleri at!
- Gereksiz sözcükleri çıkar!
Bu yalnızca biraz istikrar icap ettirir.
- Bu sadece biraz kararlılık gerektirir.