gercek

listen to the pronunciation of gercek
Türkisch - Englisch

Definition von gercek im Türkisch Englisch wörterbuch

gerçek
truth

Were they being told the truth? - Gerçek onlara söyleniliyormuydu?

By all accounts, it is truth. - Söylenenlere göre, o gerçek.

gerçek
actual

Was the money actually paid? - Para gerçekten ödenildi mi?

Tom has actually never been to Boston. - Tom gerçekten asla Boston'da bulunmadı.

gerçek
real

Understanding you is really very hard. - Seni anlamak gerçekten çok zor.

She's really smart, isn't she? - O gerçekten akıllı, değil mi?

gerçek
genuine

That football is made of genuine leather. - O futbol topu gerçek deriden imal edilmiştir.

I believe it is a genuine Picasso. - Onun gerçek bir Picasso olduğuna inanıyorum.

gerçek
true

That he was busy is true. - Onun meşgul olduğu gerçektir.

The rumor can't be true. - Söylenti gerçek olamaz.

gerçek
authentic

I doubt the authenticity of the document. - Belgenin gerçekliğinden şüpheliyim.

gerçek
fact

Let's not exaggerate the facts. - Gerçekleri abartmayalım.

The facts did not become public for many years. - Gerçekler uzun yıllar boyunca açıklanmadı.

gerçek
very

Understanding you is really very hard. - Seni anlamak gerçekten çok zor.

Every sentence that starts with I'm not racist, but is likely to be very racist indeed. - Ben ırkçı değilim, ama ile başlayan her cümlenin gerçekten çok ırkçı olması muhtemeldir.

gerçek
(Politika, Siyaset) achievable
gerçek
(Argo) fair dinkum
gerçek
honest-to-god
gerçek
low-down
gerçek
substantial

Using cash makes you think money is truly substantial. - Nakit kullanmak sana paranın gerçekten önemli olduğunu düşündürür.

gerçek
sure enough
gerçek
lowdown
gerçek
honest-to-goodness
gerçek
effective

That was really effective. - O gerçekten etkiliydi.

Preventive measures are much more effective than the actual treatment. - Önleyici tedbirler gerçek tedaviden çok daha etkilidir.

gerçek
full-fledged
gerçek
(Ticaret) effective tax rate
gerçek
gospel

What he says is gospel. - Onun söylediği şey gerçek.

gerçek
essential
gerçek
substance
gerçek
the real mccoy
gerçek
substantive
gerçek
candid

Even though the media reports that she is a potential presidential candidate, does anyone really think that she is a potential president? - Medya onun potansiyel bir başkan adayı olduğunu bildirmesine rağmen, herhangi biri gerçekten onun potansiyel bir başkan olduğunu düşünüyor mu?

gerçek
genuineness
gerçek
echt
gerçek
objective

Tom believes the philosophy of Ayn Rand is truly objective. - Tom, Ayn Rand felsefesinin gerçekten tarafsız olduğuna inanmaktadır.

gerçek
(Ticaret) tangibles
gerçek
disillusioned
gerçek
leal
gerçek
sterling
gerçek
pukka
gerçek
original
gerçek
right

Do you really want to sell your house right now? - Evini hemen satmayı gerçekten istiyor musun?

I don't think we can really say that one is right and the other is wrong. - Birinin haklı diğerinin hatalı olduğunu gerçekten söyleyebileceğimizi sanmıyorum.

gerçek
sooth
gerçek
straight-out
gerçek
bona fide
gerçek
intrinsic
gerçek
pucka
gerçek
the true

I hide the true amount from her. - Gerçek miktarı ondan saklarım.

I hid the true amount I spent from him. - Harcadığım gerçek miktarı ondan sakladım.

gerçek
veracity
gerçek
exact

I know exactly what you mean. Parents can be really annoying. - Ne demek istediğini tam olarak biliyorum. Anne ve babalar gerçekten sinir bozucu olabiliyorlar.

The portrait looks exactly like the real thing. - Portre tam olarak gerçek şey gibi görünüyor.

gerçek
for real

Is this all for real? - Bunun hepsi gerçek mi?

At that time, I thought that I was going to die for real. - O zaman, gerçekten öleceğimi sandım.

gerçek
real, true, genuine, authentic
gerçek
proper

The facts weren't properly understood. - Gerçekler tam olarak anlaşılmadı.

A proper gentleman brings his lady red roses. - Gerçek bir beyefendi kadınına kırmızı güller getirir.

gerçek
really, in truth
gerçek
genunine
gerçek
reality

Can't you divorce fantasy from reality? - Hayali gerçekten ayıramıyor musun?

Because it is politics that has caused this war, making the war our everyday reality. - Savaşı gündelik gerçeklik yaparak, bu savaşa sebep olan politik görüştür.

gerçek
low down
gerçek
rightful

These items must be returned to their rightful owner. - Bu eşyalar gerçek sahibine iade edilmelidir.

gerçek
the real

No one knows the real reason why we love dogs. - Hiç kimse bizim köpekleri niçin sevdiğimizin gerçek nedenini bilmiyor.

I know the real reason for his absence. - Onun yokluğunun gerçek nedenini biliyorum.

gerçek
real; genuine, true, authentic; factual; actual; reality; truth; fact; actuality
gerçek
honest to goodness
gerçek
actualities
gerçek
factual

The factual world is often weirder than the fictional world. - Gerçek dünya genellikle kurgusal dünyadan daha tuhaftır.

As a consequence of its fun factor, Tatoeba contains random bits of factual information. - Eğlenceli faktörün bir sonucu olarak, Tatoeba rastgele gerçek bilgi bitleri içeriyor.

gerçek
dinkum
gerçek
truthful

You will answer truthfully, won't you? - Gerçekten cevap vereceksin, değil mi?

I don't think he is truthful. - Onun gerçekçi olduğunu sanmıyorum.

gerçek
literal

He explains the literal meaning of the sentence. - O, cümlenin gerçek anlamını açıklıyor.

I am literally crying right now. - Ben şimdi gerçekten ağlıyorum.

gerçek
honest to god
gerçek
reality, truth
gerçek
(Hukuk) genuine, actual
gerçek
sincere

I sincerely, truly believe that. - İçtenlikle, gerçekten ona inanıyorum.

Tom seemed really sincere. - Tom gerçekten samimi görünüyordu.

gerçek
troth
gerçek
verity
gerçek
earnest
gerçek
{s} virtual

It would be virtually impossible to convince Tom to come along with us. - Tom'u bizimle gelmesi için ikna etmek gerçekte imkansız olurdu.

Have you ever experienced virtual reality? - Sanal gerçekliği hiç deneyimledin mi?

gerçek
heartfelt
gerçek
veritable
gerçek
outright
gerçek
as large as life
gerçek
regular

Esperanto is a truly regular and easy language. - Esperanto gerçekten düzenli ve kolay bir dildir.

gerçek
issue of fact
gerçek
positive

I felt really positive. - Gerçekten olumlu hissettim.

gerçek
dyed-in-the-wool
gerçek
{s} unfeigned
gerçek
actuality
gerçek
truism
gerçek
{s} tangible
gerçek
veritas
gerçek
{s} veracious
gerçek
earnest(1)
gerçek
straightout
gerçek
simonpure
gerçek dışı
imaginary

Some scientists believe that the greenhouse effect is imaginary. - Bazı bilimciler sera etkisinin gerçek dışı olduğuna inanıyorlar.

gerçek anlam
value
gerçek olmayan
virtual
gerçek ad
(Bilgisayar) real name
gerçek adres
(Bilgisayar) absolute address
gerçek av
(Denizbilim) real catch
gerçek bir
full-blooded
gerçek boyut
(Bilgisayar) actual size
gerçek bu
there it is
gerçek deri
real leather
gerçek dizge
(Bilgisayar) real system
gerçek doğru
(Bilgisayar) real line
gerçek durum
fact
gerçek duygu
soul
gerçek güney
true south
gerçek halde
(Kanun) virtually
gerçek hayat
real life
gerçek işlev
(Bilgisayar,Matematik) real function
gerçek kip
(Bilgisayar) real mode
gerçek kur
(Ticaret) current exchange rate
gerçek kuzey
true north
gerçek kısmı
(Bilgisayar) real part
gerçek olmak
(Konuşma Dili) come true
gerçek parça
(Bilgisayar,Matematik) real part
gerçek puan
(Pisikoloji, Ruhbilim) true score
gerçek renk
(İnşaat) hue
gerçek renk
true color
gerçek veri
actual data
gerçek yüzü
real face
gerçek zaman
real-time
gerçek ücret
(Ticaret) real wage
gerçek ücret
(Ticaret) real wages
gerçek şey
the real thing
gerçek şu ki
the truth is that
Gerçek arkadaş kara günde belli olur
(Atasözü) A friend in need is a friend indeed
gerçek kişi
(Ticaret) natural person
gerçek olamayacak kadar güzel
Too good to be true
gerçek özürler
real apologies
gerçek üstü
surreal
gerçek adres
real address
gerçek alan
actual domain
gerçek anahtar
actual key
gerçek anlam
real meaning

Examinations interfere with the real meaning of education. - Sınavlar eğitimin gerçek anlamına müdahale eder.

It's about time for our children to learn the real meaning of Christmas. - Çocuklarımızın Noel'in gerçek anlamını öğrenmeleri için zamanı geldi.

gerçek anlam
spirit
gerçek anlamı dışında kullanılan sözler
cant
gerçek anomali
true anomaly
gerçek astar
(Arkeoloji) true slip
gerçek ayrıklık
true anomaly
gerçek aşk
true love

It's a story about a man who dies without ever finding true love. - Bu şimdiye kadar gerçek aşkı bulmadan ölen bir adam hakkındaki bir hikayedir.

True love never ends. - Gerçek aşk hiç bitmez.

gerçek bellek
real storage
gerçek biçim
true form
gerçek boy
exact length
gerçek boyutlarda
true to size
gerçek boyutta
as large as life
gerçek büyüklük
full scale
gerçek damga
true seal
gerçek deri
genuine leather
gerçek değer
intrinsic value
gerçek değer
substantiality
gerçek dizi
(Matematik) real sequence
gerçek dost
fast friend
gerçek dost
true friend
gerçek dosya
real file
gerçek durum
factual situation
gerçek dışı
unsubstantial
gerçek dışı
fanciful
gerçek dışı
unreal

I know it's unrealistic to expect Mary to ever fall in love with someone like me. - Mary'nin benim gibi birine şimdiye kadar aşık olmasını beklemenin gerçek dışı olduğunu biliyorum.

Tom is being unrealistic. - Tom gerçek dışı oluyor.

gerçek dışı
delusive
gerçek dışı
(görüntü) phantasmal
gerçek dışı
unrealistic

I know it's unrealistic to expect Mary to ever fall in love with someone like me. - Mary'nin benim gibi birine şimdiye kadar aşık olmasını beklemenin gerçek dışı olduğunu biliyorum.

Tom is being unrealistic. - Tom gerçek dışı oluyor.

gerçek dışı
insubstantial
gerçek dışı karakter
lay figure
gerçek dışılık
falsehood
gerçek entropi
virtual entropy
gerçek faiz oranları
(Hukuk) real interest rate
gerçek gibi
lifelike
gerçek gibi göstermek
pragmatize
gerçek görüntü
(Fotoğrafçılık) actual image
gerçek görüntü
real image
gerçek güneş
true sun
gerçek güç
effective power
gerçek güç
actual power
gerçek güç
actual output
gerçek hak sahibi
(Hukuk) rightful owner
gerçek hamil
(Kanun) lawful holder
gerçek hasar
(Kanun) actual loss
gerçek hayattaki gibi
true to life
gerçek hayattan alınmış
true life
gerçek iman sahibi kimse
a true believer
gerçek izlenimi vermek
give color to
gerçek iş
(Bilgisayar) actual work
gerçek katot
(Elektrik, Elektronik) virtual cathode
gerçek katot
actual cathode
gerçek kedi
true cat
gerçek kerteriz
true bearing
gerçek kişi
law natural person
gerçek kişi
(Ticaret) natural entity
gerçek kişiler
(Hukuk) natural persons
gerçek kişilerin yetkisi
(Hukuk) legal capacity of natural persons
gerçek kod
actual code
gerçek komut
effective instruction
gerçek konum
(Askeri) actual placement
gerçek kuvveti olan
virtual
gerçek kütük
real file
gerçek lüle
(Otomotiv) actual nozzle
gerçek mal
(Ticaret) real good
gerçek mayın
(Askeri) actual mine
gerçek mermi
real bullet
gerçek mermi
a real bullet
gerçek odak
(Fotoğrafçılık) real focus
gerçek olarak
genuinely
gerçek olma
tangibility
gerçek olmama
unreality
gerçek olmamak
ring hollow
gerçek olmayacak istek
pipe dream
gerçek olmayan
insubstantial
gerçek rota
(Askeri) track made road
gerçek sapma
true declination
gerçek savaş
shooting war
gerçek sayı
real number
gerçek sayı
math . real number
gerçek silah
very pistol
gerçek sonuç
the bottom line
gerçek stok
actual stock
gerçek stok
(Ticaret) real stock
gerçek süet
real suede
gerçek sıcaklık
virtual temperature
gerçek tamlayıcı
true complement
gerçek verim
actual output
gerçek virüs
true bug
gerçek yorum
(Hukuk) authentic interpretation
gerçek yüz
colour [Brit.]
gerçek yüz
color

He has finally shown his true colors. - Sonunda gerçek yüzünü gösterdi.

Sami soon showed his true colors. - Sami çok geçmeden gerçek yüzünü gösterdi.

gerçek yüzünü açığa vurmak
to throw off one's mask
gerçek yüzünü görmek
unmask
gerçek zaman
real time

Spy satellites tracked the truck in real time. - Casus uydular gerçek zamanlı olarak kamyonu takip etti.

Türkisch - Türkisch

Definition von gercek im Türkisch Türkisch wörterbuch

gerçek
Doğruluk: "Bu laflarda gerçek payı ne kadar çoksa, duygu payı da ondan az değildir."- B. Felek
gerçek
Temel, başlıca, asıl
gerçek
Temel, başlıca, asıl: "Bir kişinin ahlaklı olması için, o benim dediğim gerçek ahlaka erişebilmesi için bir iç âlemi olmalıdır."- N. Ataç
gerçek
Gerçeklik, realite: "Her hâlde o gün imparatorluğun ölümü apaçık bir gerçekti."- H. E. Adıvar
gerçek
Yapay olmayan
gerçek
Doğadaki gibi olan, doğayı olduğu gibi yansıtan
gerçek
Gerçek olma durumu, gerçeklik, realite
gerçek
Düşünülen, tasarımlanan, imgelenen şeylere karşıt olarak var olan
gerçek
Yalan olmayan, doğru olan şey
gerçek
Aslına uygun nitelikler taşıyan, sahici
gerçek
Bir durum, bir nesne veya bir nitelik olarak var olan, varlığı inkâr edilemeyen, olgu durumunda olan, hakiki
Gerçek
reel
Gerçek
şeniyet
Gerçek
fiziksel
Gerçek
asıl
Gerçek
hakiki
gerçek dışı
Gerçeğin dışında olan, gerçek olmayan (şey)
gerçek dışılık
Gerçek dışı olma durumu
gerçek kişi
Hakikî şahıs
gerçek mantarlar
Bağlarda mildiyu hastalığını yapan emeçleri iyi gelişmiş mantarlar (Peronospora viticola)
gerçek sayı
Bir eksen üzerindeki bir noktanın yerini belirlemeye yarayan sayı
gercek
Favoriten