Our house is large enough for five of us.
- Bizim ev beşimize yetecek kadar geniş.
Her family is very large.
- Onun ailesi çok geniş.
Good movies broaden your horizons.
- İyi filmler ufkunuzu genişletir.
He has broad shoulders.
- Onun geniş omuzları vardı.
The streets of New York are very wide.
- New York'un caddeleri çok geniştir.
The Mississippi River is deep and wide.
- Mississippi Nehri derin ve geniştir.
The fire caused extensive damage.
- Yangın geniş çaplı hasara neden oldu.
The damage is too extensive.
- Zarar çok geniş çaplıdır.
A vast desert lay before us.
- Geniş bir çöl önümüzde uzanıyor.
Sami loved hiking in the vast Russian wilderness.
- Sami, geniş Rus vahşi doğasında yürüyüşe çıkmayı seviyordu.
Father made our living room more spacious.
- Baba oturma odamızı daha geniş yaptı.
Their dining room is very spacious.
- Onların yemek odası çok geniş.
Chastity extended the youth.
- Saflık gençliği genişletti.
Never buy extended warranties.
- Asla genişletilmiş garantiler almayın.
The business has expanded by 50% this year.
- İş bu yıl % 50 oranında genişlemiştir.
A heath is often created or expanded by fire, which prevents the growth of trees.
- Ağaçların büyümesini engelleyen bir fundalık sık sık yangın tarafından oluşturulur ya da genişletilir.
From Sendai I extended my journey to Aomori.
- Seyahatimi Sendai'den Aomori'ye kadar genişlettim.
His company is extending its business.
- Şirketi işini genişletiyor.
We should judge matters on a broader basis.
- Meseleleri daha geniş bir temelde yargılamalıyız.
I found the suites capacious, the sofas commodious, the sandwiches copious.
- Ben, suitleri ferah, kanapeleri geniş sandviçleri bol buldum.
There's ample room in the attic.
- Çatı katında geniş bir oda var.
There is an ample market for this product.
- Bu ürün için geniş bir pazar var.
When you travel abroad, you feel very expansive, and it's easy to overspend in a mood like that.
- Yurt dışına seyahat ettiğinde çok geniş hissedersin. Böyle bir ruh hali içinde fazla para harcamak kolaydır.
The gap between rich and poor is getting wider.
- Zengin ve yoksul arasındaki uçurum daha da genişliyor.
He wants to reach a wider audience.
- O daha geniş bir izleyiciye ulaşmak istiyor.
China is larger than Japan.
- Çin, Japonya'dan daha geniştir.
I found the suites capacious, the sofas commodious, the sandwiches copious.
- Ben, suitleri ferah, kanapeleri geniş sandviçleri bol buldum.
I'm wearing a jacket with capacious pockets.
- Ben geniş cepli bir ceket giyiyorum.
We have to measure your intraocular pressure. Please open both eyes wide and look fixedly at this object here.
- Göz merceğiniz içindeki baskıyı ölçmeliyiz. Lütfen iki gözünüzü genişçe açın ve sabit bir şekilde buradaki bu objeye bakın.
Tom opened his mouth wide.
- Tom onun ağzını geniş açtı.
New York'un caddeleri çok geniş.
- New York'un caddeleri çok geniştir.
New York'un caddeleri çok geniştir.
- New York'un caddeleri çok geniş.
New York'un caddeleri çok geniştir.
- New York'un caddeleri çok geniş.
New York'un caddeleri çok geniş.
- New York'un caddeleri çok geniştir.